Her bir mü'mine beşyüz sene mesafelik bir Cennet ihsan edilmesi ve yetmiş bin kasır ve huriler verilmesi ve ehl-i Cennet'ten herkes kendi hissesinden kemal-i rıza ile memnun olması işaretiyle gösteriliyor ki, âhirette medar-ı rekabet birşey yoktur ve rekabet de olamaz.
Öyle ise, âhirete ait olan a'mal-i sâlihada dahi rekabet olamaz; kıskançlık yeri değildir.
Kıskançlık eden ya riyakârdır, a'mal-i sâliha suretiyle dünyevî neticeleri arıyor veyahud sadık cahildir ki, a'mal-i sâliha nereye baktığını bilmiyor ve a'mal-i sâlihanın ruhu, esası ihlas olduğunu derketmiyor.
Rekabet suretiyle evliyaullaha karşı bir nevi adavet taşımakla, vüs'at-i rahmet-i İlahiyeyi ittiham ediyor.
Bu hakikatı teyid eden bir vakıa:
Eski arkadaşlarımızdan bir adamın, bir adama karşı adaveti vardı.
O adamın yanında senakârane onun düşmanı amel-i sâlihle, hattâ velayetle tavsif edildi.
O adam kıskanmadı, sıkılmadı.
Sonra birisi dedi: "Senin o düşmanın cesurdur, kuvvetlidir." Baktık ki o adamda şiddetli bir kıskançlık ve bir rekabet damarı uyandı.
Ona dedik: "Velayet ve salahat hadsiz bir hayat-ı ebediyenin pırlantası gibi bir kuvvet ve bir yüksekliktir.
Sen buna bu cihette kıskanmadın.
Dünyevî kuvvet öküzde ve cesaret canavarda dahi bulunmakla beraber, velayet ve salahata nisbeten; bir âdi cam parçasının elmasa nisbeti gibidir." O adam dedi ki: "Bir noktaya, bir makama ikimiz bu dünyada gözümüzü dikmişiz.
Oraya çıkmak için basamaklarımız da kuvvet ve cesaret gibi şeylerdir.
Onun için kıskandım.
Âhiret makamatı hadsizdir.
O burada benim düşmanım iken, orada benim samimî ve sevgili kardeşim olabilir."
Lemalar - 156
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder