Evet ârif-i billah, aczden, mehafetullahtan telezzüz eder.
Evet havfta lezzet vardır.
Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse: "En leziz ve en tatlı haletin nedir?" Belki diyecek: "Aczimi, zaafımı anlayıp, vâlidemin tatlı tokatından korkarak yine vâlidemin şefkatli sinesine sığındığım halettir." Halbuki bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem'a-i tecelli-i rahmettir.
Onun içindir ki: Kâmil insanlar, aczde ve havfullahta öyle bir lezzet bulmuşlar ki; kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberri edip, Allah'a acz ile sığınmışlar.
Aczi ve havfı, kendilerine şefaatçı yapmışlar.
Diğer ilâç ise, şükür ve kanaat ile taleb ve dua ve Rezzak-ı Rahîm'in rahmetine itimaddır.
Öyle mi?
Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i nimet eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevvad-ı Kerim'in misafirine fakr u ihtiyaç, nasıl elîm ve ağır olabilir?
Belki fakr u ihtiyacı, hoş bir iştiha suretini alır.
İştiha gibi fakrın tezyidine çalışır.
Onun içindir ki: Kâmil insanlar, fakr ile fahretmişler.
Sakın yanlış anlama!
Allah'a karşı fakrını hissedip yalvarmak demektir.
Yoksa fakrını halka gösterip, dilencilik vaziyetini almak demek değildir.
Ve o bilet, sened ise; başta namaz olarak eda-i feraiz ve terk-i kebairdir.
Öyle mi?
Evet bütün ehl-i ihtisas ve müşahedenin ve bütün ehl-i zevk ve keşfin ittifakıyla; o uzun ve karanlıklı ebedü'l-âbâd yolunda zâd ve zahîre, ışık ve burak; ancak Kur'anın evamirini imtisal ve nevahisinden içtinab ile elde edilebilir.
Yoksa fen ve felsefe, san'at ve hikmet, o yolda beş para etmez.
Onların ışıkları, kabrin kapısına kadardır.
İşte ey tenbel nefsim!
Beş vakit namazı kılmak, yedi kebairi terketmek; ne kadar az ve rahat ve hafiftir.
Neticesi ve meyvesi ve faidesi ne kadar çok mühim ve büyük olduğunu; aklın varsa, bozulmamış ise anlarsın.
Ve fısk ve sefahete seni teşvik eden şeytana ve o adama dersin: Eğer ölümü öldürüp, zevali dünyadan izale etmek ve aczi ve fakrı, beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle dinleyelim.
Yoksa sus.
Kâinat mescid-i kebirinde Kur'an kâinatı okuyor!
Onu dinleyelim.
O nur ile nurlanalım, hidayetiyle amel edelim ve onu vird-i zeban edelim.
Evet söz odur ve ona derler.
Hak olup, Hak'tan gelip Hak diyen ve hakikatı gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur.
Sözler - 32
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder