26 Haziran 2025 Perşembe

DÜNYANIN ÜÇ YÜZÜ

 Hem dünyanın iki yüzü var; belki üç yüzü var.

Biri, Cenab-ı Hakk'ın esmasının âyineleridir.

Diğeri, âhirete bakar; âhiret tarlasıdır.

Diğeri, fenaya, ademe bakar.

Bildiğimiz, marzî-i İlahî olmayan ehl-i dalaletin dünyasıdır.

Demek esma-i hüsnanın âyineleri ve mektubat-ı Samedaniye ve âhiretin mezraası olan koca dünya değil; belki âhirete zıd ve bütün hatiatın menşei ve beliyyatın menbaı olan dünyaperestlerin dünyasının âlem-i âhirette ehl-i imana verilen sermedî bir zerresine değmediğine işarettir.

İşte en doğru ve ciddî şu hakikat nerede ve insafsız ehl-i ilhadın fehmettikleri mana nerede?

O insafsız ehl-i ilhadın en mübalağa, en mücazefe zannettikleri mana nerede?

   Hem meselâ: İnsafsız ehl-i ilhadın mübalağa zannettikleri hattâ muhal bir mübalağa ve mücazefe tevehhüm ettikleri biri de, amellerin sevabına dair ve bazı surelerin faziletleri hakkında gelen rivayetlerdir.

Meselâ: "Fatiha'nın Kur'an kadar sevabı vardır." "Sure-i İhlas sülüs-ü Kur'an", "Sure-i İza Zülziletil-ardu, rubu'" "Sure-i Kul ya eyyühel-kâfirûn rubu'", "Sure-i Yâsin on defa Kur'an kadar" olduğuna rivayet vardır.

İşte insafsız ve dikkatsiz insanlar demişler ki: "Şu muhaldir.

Çünki Kur'an içinde Yâsin ve öteki faziletli olanlar da vardır.

Onun için manasız olur."

   Elcevab: 

   Hakikatı şudur ki: Kur'an-ı Hakîm'in herbir harfinin bir sevabı var, bir hasenedir.

Fazl-ı İlahîden o harflerin sevabı sünbüllenir, bazen on tane verir, bazen yetmiş, bazen yediyüz (Âyetü'l-Kürsî harfleri gibi), bazen binbeşyüz (Sure-i İhlas'ın harfleri gibi), bazen onbin (Leyle-i Berat'ta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) ve bazen otuzbin (meselâ haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadir'de okunan âyetler gibi).

Ve o gece bin aya mukabil işaretiyle, bir harfinin o gecede otuzbin sevabı olur anlaşılır.

İşte Kur'an-ı Hakîm, tezauf-u sevabıyla beraber elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor.

Belki asıl sevab ile bazı surelerle muvazeneye gelebilir.

   Meselâ: İçinde mısır ekilmiş bir tarla farzedelim ki, bin tane ekilmiş.

Bazı habbeleri yedi sünbül vermiş farzetsek, herbir sünbülde yüzer tane olmuş ise, o vakit tek bir habbe bütün tarlanın iki sülüsüne mukabil oluyor.

Meselâ: Birisi de on sünbül vermiş, herbirinde ikiyüz tane vermiş, o vakit bir tek habbe asıl tarladaki habbelerin iki misli kadardır.

Ve hâkeza kıyas et.

   Şimdi Kur'an-ı Hakîm'i nuranî, mukaddes bir mezraa-i semaviye tasavvur ediyoruz.

İşte herbir harfi asıl sevabıyla birer habbe hükmündedir.

Onların sünbülleri nazara alınmayacak.

Sure-i Yâsin, İhlas, Fatiha, Kul ya eyyühel-kâfirûn, İza zülziletil-ardu gibi sair faziletlerine dair rivayet edilen sure ve âyetlerle muvazene edilebilir.

Meselâ: Kur'an-ı Hakîm'in üçyüzbin altıyüzyirmi harfi olduğundan, Sure-i İhlas besmele ile beraber altmış dokuzdur.

Üç defa altmışdokuz, ikiyüzyedi harftir.

Demek Sure-i İhlas'ın herbir harfinin haseneleri, binbeşyüze yakındır.

İşte Sure-i Yâsin'in hurufatı hesab edilse, Kur'an-ı Hakîm'in mecmu-u hurufatına nisbet edilse ve on defa muzaaf olması nazara alınsa şöyle bir netice çıkar ki: Yâsin-i Şerif'in herbir harfi takriben beşyüze yakın sevabı vardır.

Yani o kadar hasene sayılabilir.

İşte buna kıyasen başkalarını dahi tatbik etsen, ne kadar latîf ve güzel ve doğru ve mücazefesiz bir hakikat olduğunu anlarsın.

Sözler - 346

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder