Mesleğimiz, sırr-ı ihlasa dayanıp, hakaik-i imaniye olduğu için; hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtimaiyeye mecbur olmadan karışmamak ve rekabet ve tarafgirliğe ve mübarezeye sevkeden hâlâttan tecerrüd etmeğe mesleğimiz itibariyle mecburuz.
Binler teessüf ki; şimdi müdhiş yılanların hücumuna maruz bîçare ehl-i ilim ve ehl-i diyanet, sineklerin ısırması gibi cüz'î kusuratı bahane ederek birbirini tenkidle yılanların ve zındık münafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmesine yardım ediyorlar.
Gayet muhlis kardeşimiz Hasan Âtıf'ın mektubunda, bir ihtiyar âlim ve vaiz, Risale-i Nur'a zarar verecek bir vaziyette bulunmuş.
Benim gibi binler kusurları bulunan bir bîçarenin, ehemmiyetli iki mazeretine binaen, bir sünneti (sakal) terkettiğim bahanesiyle şahsımı çürütüp, Risale-i Nur'a ilişmek istemiş.
Evvelâ:
Hem o zât, hem sizler biliniz ki: Ben, Risale-i Nur'un bir hizmetkârıyım ve o dükkânın bir dellâlıyım.
O ise (Risale-i Nur), Arş-ı A'zam'la bağlı olan Kur'an-ı Azîmüşşan ile bağlanmış bir hakikî tefsiridir.
Benim şahsımdaki kusurat, ona sirayet edemez.
Benim yırtık dellâllık elbisem, onun bâki elmaslarının kıymetini tenzil edemez.
Sâniyen:
O vaiz ve âlim zâta benim tarafımdan selâm söyleyiniz.
Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını başım üstüne kabul ediyorum.
Sizler de, o zâtı ve onun gibileri münakaşa ve münazaraya sevketmeyiniz.
Hattâ tecavüz edilse de beddua ile de mukabele etmeyiniz.
Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir.
Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz.
Çünki daha müdhiş düşman ve yılanlar var.
Hem elimizde nur var, topuz yok.
Nur kimseyi incitmez, ışığıyla okşar.
Ve bilhâssa ehl-i ilim olsa, ilimden gelen enaniyeti de varsa, enaniyetlerini tahrik etmeyiniz.
Mümkün olduğu kadar,
وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا
düsturunu rehber ediniz.
Kastamonu - 246
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder