8 Ocak 2025 Çarşamba

UHUVVET VE MUHABBET

  Mü'minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased; hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.

Mü'minin mü'mine kin ve adavet beslemesi zulümdür.


 DÖRDÜNCÜ VECİH: 

   Hayat-ı şahsiye nazarında dahi zulümdür.

Şu dördüncü vechin esası olarak birkaç düsturu dinle:

   Birincisi: 

   Sen, mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit; "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var.

Fakat "Yalnız hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur.

وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَل۪يلَةٌ ٭ وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz.

Başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez.

   İkinci Düstur: 

   Senin üzerine haktır ki: Her söylediğin hak olsun.

Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur.

Her dediğin doğru olmalı.

Fakat her doğruyu demek doğru değildir.

Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı bazan damara dokundurur, aksü'l-amel yapar.

   Üçüncü Düstur: 

   Adavet etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et; onun ref'ine çalış.

Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmarene ve heva-i nefsine adavet et, ıslahına çalış.

O muzır nefsin hatırı için, mü'minlere adavet etme.

Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adavet et.

Evet nasılki muhabbet sıfatı, muhabbete lâyıktır; öyle de adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır.

   Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et.

Çünki eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder.

Zahiren mağlub bile olsa, kalben kin bağlar, adaveti idame eder.

Eğer iyilikle mukabele etsen, nedamet eder; sana dost olur.

اِذَا اَنْتَ اَكْرَمْتَ الْكَر۪يمَ مَلَكْتَهُ ٭ وَ اِنْ اَنْتَ اَكْرَمْتَ اللَّئ۪يمَ تَمَرَّدًا

hükmünce; mü'minin şe'ni, kerim olmaktır.

Senin ikramınla sana musahhar olur.

Zahiren leîm bile olsa, iman cihetinde kerimdir.

Evet fena bir adama "İyisin iyisin" desen, iyileşmesi ve iyi adama "Fenasın fenasın" desen, fenalaşması çok vukubulur.

Öyle ise

وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا ٭ وَاِنْ تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ gibi desatir-i kudsiye-i Kur'aniyeye kulak ver, saadet ve selâmet ondadır.

   Dördüncü Düstur: 

   Ehl-i kin ve adavet hem nefsine, hem mü'min kardeşine, hem rahmet-i İlahiyeye zulmeder, tecavüz eder.

Çünki kin ve adavet ile nefsini bir azab-ı elîmde bırakır.

Hasmına gelen nimetlerden azabı ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir, nefsine zulmeder.

Eğer adavet hasedden gelse, o bütün bütün azabdır.

Çünki hased evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır.

Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.

   Hasedin çaresi:

   Hâsid adam, hased ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün.

Tâ anlasın ki; rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fânidir, muvakkattır.

Faidesi az, zahmeti çoktur.

Eğer uhrevî meziyetler ise, zâten onlarda hased olamaz.

Eğer onlarda dahi hased yapsa; ya kendisi riyakârdır, âhiret malını dünyada mahvetmek ister veyahut mahsudu riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.

   Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup kader ve rahmet-i İlahiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor.

Âdeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor.

Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar.

Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.

   Acaba, bir gün adavete değmeyen bir şey'e, bir sene kin ve adavetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder, bozulmamış hangi vicdana sığar?

Halbuki mü'min kardeşinden sana gelen bir fenalığı, bütün bütün ona verip, onu mahkûm edemezsin.

Çünki evvelâ, kaderin onda bir hissesi var.

Onu çıkarıp o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.

Sâniyen, nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adavet değil, belki nefsine mağlub olduğundan acımak ve nedamet edeceğini beklemek.

Sâlisen, sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör; bir hisse de ona ver.

Sonra bâki kalan küçük bir hisseye karşı en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlub edecek afv ve safh ile ve ulüvvücenablıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun.

Mektubat - 265


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder