10 Ekim 2024 Perşembe

DÜNYAYI VE GENÇLİĞİ SEVMEK

    Hem gençliğin letafetini, güzelliğini; Cenab-ı Hakk'ın latîf, şirin, güzel bir nimeti nokta-i nazarından istihsan etmek, sevmek, hüsn-ü istimal etmek, şâkirane bir nevi muhabbet-i meşruadır.

   Hem baharı; Cenab-ı Hakk'ın nurani esmalarının en latîf, güzel nakışlarının sahifesi ve Sâni'-i Hakîm'in antika san'atının en müzeyyen ve şaşaalı bir meşher-i san'atı olduğu cihetiyle mütefekkirane sevmek, Cenab-ı Hakk'ın esmasını sevmektir.

   Hem dünyayı; âhiretin mezraası ve esma-i İlahiyenin âyinesi ve Cenab-ı Hakk'ın mektubatı ve muvakkat bir misafirhanesi cihetinde sevmek, -nefs-i emmare karışmamak şartıyla- Cenab-ı Hakk'a ait olur.

   Elhasıl: 

   Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev.

Mana-yı ismiyle sevme.

"Ne kadar güzel yapılmış" de.

"Ne kadar güzeldir" deme.

Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme.

Çünki bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve ona mahsustur.

اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا حُبَّكَ وَ حُبَّ مَا يُقَرِّبُنَا اِلَيْكَ

de.

   İşte bütün ta'dad ettiğimiz muhabbetler, eğer bu suretle olsa, hem elemsiz bir lezzet verir, hem bir cihette zevalsiz bir visaldir.

Hem muhabbet-i İlahiyeyi ziyadeleştirir.

Hem meşru bir muhabbettir.

Hem ayn-ı lezzet bir şükürdür.

Hem ayn-ı muhabbet bir fikirdir.

Sözler - 640

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder