İ'lem Eyyühel-Aziz!
Eğer dünyanın veya vücudun mülkiyeti, zılliyeti sende ise taahhüd, tahaffuz, korku külfetleriyle nimetlerden lezzet alamazsın, daima rahatsız olursun.
Çünki noksanları tedarik, mevcudları telef olmaktan muhafaza ile daima evham, korkular, meşakkatlere mahal olursun.
Halbuki o nimetler, Mün'im-i Kerim'in taahhüdü altındadır.
Senin işin onun sofra-i ihsanından yeyip içmekle şükretmektir.
Şükürde bir zahmet yoktur.
Bilakis nimetin lezzetini arttırır.
Çünki şükür, nimette in'amı görmek demektir.
İn'amı görmek, nimetin zevalinden hasıl olan elemi def'eder.
Zira nimet zâil olduğunda, Mün'im-i Hakikî onun yerini boş bırakmaz, misliyle doldurur ve teceddüdünden lezzet alırsın.
Evet
وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ(Onların duaları şu sözler ile sona erer:Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.Yunus:10:10)
olan âyet-i kerime, hamdin ayn-ı lezzet olduğuna delalet eder.
Çünki hamd, in'am şeceresini, nimet semeresinde gösterir.
Ve bu vesile ile zeval-i nimetin tasavvurundan hasıl olan elem zâil olur.
Çünki şecerede çok semere vardır, biri giderse ötekisi yerine gelir.
Demek hamd, ayn-ı lezzettir.
Mesnevi-i Nuriye - 122
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder