30 Haziran 2024 Pazar

İNSAN BEŞERDİR ŞAŞAR

 Önce şunu bilmeli:

 Hatasızlık, kusursuzluk yalnızca Allah’a mahsustur: “O, her şeyin sahibidir, her kusurdan paktır, beridir.”1

Ağabeyler de beşerdir, şaşar, hata ile kusur işler ve düşe-kalka gider! Bir ayette, “İnsan yaratılış itibariyle zayıf ve zaafları olan bir varlıktır.”2 denir. Zayıflık ve âcizliği, “Nisyan ile malül, yani, unutkan, acul/aceleci, haris, cimri, övgüyü seven, eksik ve kusuru kabullenmeyen, aldanan, hizmette geri kalan, ücrette koşan, hatalarına bahaneler üretme” zaaflardan kaynaklanır. Dolayısıyla “İnsan kusurdan, nisyandan, hatâdan hâlî”3 olmaz. Ayrıca, “Herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir, bir derece hükmünü kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder… Nefis ve hevâ ve his ve vehim bazen aldatıyorlar.”4

Hatta peygamberler de hata, kusur işleyebilir. Buna zelle, yani, “ayağın sürçmesi, kayması”dır. Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’nın (ra) yasak ağaca yaklaşması, Hz. Yunus’un (as) Allah’tan izin gelmeden vazife mahallini terk etmesi”5 Hz. Musa’nın (as) dövüşen iki kimseyi ayırmaya çalışırken birinin ölümüne sebep olması”6 zelledir. İsmet sıfatına sahip olan peygamberler günah işlemezler, fakat, kasıtsız olarak bazı kusurlar işlemeleri mümkün; ama, hataya devam etmezler; Allah hatalarını giderir. Fazilet ve manevi makam bakımından en büyük evliyanın dahi en küçüğüne yetişemediği “Sahabeler de insandırlar; hatâdan, hilâftan hâlî olmazlar…”7 Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva gibi, “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” demeleri gibi pişman olmaktır. “Bu, onları düştükleri zilletten kurtardı ve yüceltti.”8

“Hîn-i meşrutiyette tevbenin kapısı açıktır ve tevbe edenler çoktur.”9 Kur’an hepimizi uyarır: “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”10 O halde ağabeylerin de uygulanacakları formül şu: “Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.”

Son sözümüz şu olmalı;

Ya Rab ! Kusurumuzu affet,bizi kendine kul kabul et .Emanetni kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl.Amin

Alıntı

Demirel’den öğütler

Merhum Süleyman Demirel’den başta bugünkü siyasetçiler olmak üzere herkese birkaç öğüdünü aktaralım: “Konuşmaya başlamadan önce şu 4 cümleyi hatırlayın: Söylediklerimin gereği var mı? Anlattıklarım iyilik ve şefkat içeriyor mu? Söylediklerim birini incitiyor mu? Söz ettiklerim sessizliği bozacak kadar değerli mi?”


29 Haziran 2024 Cumartesi

GERÇEKLER BİR GÜN ORTAYA ÇIKACAKTIR

 İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir.

   Evet hayat apartmanı yıkılıyor.

Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor.

Zaman da sel dolaplarını sür'atle çalıştırıyor.

Arz sefinesi de, sür'atle giderken تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ Bulutların geçişi gibi geçip gider.(Neml Suresi :27/88) âyetini okuyor.

Sefine-i arz sür'atle yürürken, dünyanın gayr-ı meşru lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün.

Binaenaleyh o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma.

Firakın elemi, telaki lezzetinden ağırdır.(Mesnevi-i Nuriye)

Bu vaziyette olan insan zaman zaman dünyada ebedi kalacakmışcasına davranışlar sergiliyor.Halbu ki dünya hayatı geçici ve aldatıcıdır.Nefis ve şeytan hertürlü hile ve tuzak ile insanların ebedi hayatının mahvına çalışıyor.Bir hayat için yalana yanlışa tenezzül ettirerek insanları aldatıyor.Şunu akıldan çıkarmamak gerekir bu dünyada yaptığımız güzel ve çirkin hayır ve şer her amelimiz mahşerde önümüze serilecek hiç bir şey gizli kalmadan hesaba çekileceğiz.Bu dünyada dahi gerçekler DNA  test incelemesi sonucu ortaya çıkıyor.Çocuğu olmayıp bir başkasını evlat edinenler senelerce gizledikleri ve udurdukları yalanı daha fazla sürdüremiyorlar.Gerçek en sonunda ortaya çıkıyor.Hiç birşey bu dünyada dahi sürekli gizlenemiyor.Gerçekte miras sahibi olan kişilerden kaçırılmak istenilen mallar esas sahiplerini buluyor. Mirasdan mahrum etmek istenilen kişiler  isterlerse dava sonucu miras hakkını elde edebiliyorlar.Yazık çok yazık halbuki mal mülk Allah'ındır.Ölüm hak miras helaldir.Sen kimin malını kimden kaçırmaya çalışıyorsun.Hile ile milletin hakkını gasb ederek haksız kazanç elde ediyorsun.Ne mal bırakana ne de geride kalan gerçek hak sahiplerinin hakkını yiyerek caka satıyorsun.Tabiri caizse it yeyip şeytanın dua okumasını sağlıyorsun.

Yani yalan dolanla elde ettiğin mallar gerçeklerin ortaya çıkması sonucu elinden çıkabiliyor.Atalar boşa dememişler, "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" diye.

Allah bizleri tüm kötülüklerin anası olan yalancılık fiilinden korusun.

Not: Bu yazı çocuksuz birinin evlat edinip mirasını evlat edindiği çocuğa bırakarak diğer mirasçıları mirastan mahrum eden yakınımız için yazılmıştır.Malesef çocukta vasiye muhtaç. Vasi olan kişi vicdanen rahat mı orasını bilemem.Büyük bir mirası, it yeyip şeytan duasını okuyor.

R.Özcan

28 Haziran 2024 Cuma

İNSAN RABBİNİ TANIMAZSA

 İnsan, Cenab-ı Hakk'ı tanımazsa ve Ona tevekkül etmezse, o vakit insan, gayet derecede âciz ve zaîf, nihayet derecede muhtaç, fakir, hadsiz musibetlere maruz, elemli, kederli bir fâni hayvan hükmünde olup, bütün sevdiği ve alâka peyda ettiği bütün eşyadan mütemadiyen firak elemini çeke çeke, nihayette, bâki kalan bütün ahbabını bir firak-ı elîm içinde bırakıp, kabrin zulümatına yalnız olarak gider.

Hem müddet-i hayatında gayet cüz'î bir ihtiyar ve küçük bir iktidar ve kısacık bir hayat ve az bir ömür ve sönük bir fikir ile nihayetsiz elemler ile ve emeller ile faydasız çarpışır ve hadsiz arzuların ve makasıdın tahsiline, semeresiz boşu boşuna çalışır.

Hem kendi vücudunu yüklenemediği halde, koca dünya yükünü bîçare beline ve kafasına yüklenir.

Daha cehenneme gitmeden cehennem azabını çeker.

   Evet şu elîm elemi ve dehşetli manevî azabı hissetmemek için, ehl-i dalalet ibtal-i his nev'inden gaflet sarhoşluğuyla muvakkaten hissetmez.

Fakat hissedeceği zaman yani kabre yakın olduğu vakit birden hisseder.

Çünki Cenab-ı Hakk'a hakikî abd olmazsa, kendi kendine mâlik zannedecek.

Halbuki o cüz'î ihtiyar, o küçük iktidarı ile şu fırtınalı dünyada vücudunu idare edemiyor.

Hayatına muzır mikroptan tut, tâ zelzeleye kadar binler taife düşmanları, hayatına karşı tehacüm vaziyetinde görür.

Elîm bir korku dehşeti içinde her vakit kendine müdhiş görünen kabir kapısına bakıyor.

Hem bu vaziyette iken insaniyet itibariyle nev'-i insanî ile ve dünya ile alâkadar olduğu halde, dünyayı ve insanı Hakîm, Alîm, Kadîr, Rahîm, Kerim bir zâtın tasarrufunda tasavvur etmediği ve onları tesadüf ve tabiata havale ettiği için, dünyanın ehvali ve insanın ahvali onu daima iz'ac eder.

Kendi elemiyle beraber insanların elemini de çeker.

Dünyanın zelzelesi, taunu, tufanı, kaht u galâsı, fena ve zevali, ona gayet müz'iç ve karanlıklı birer musibet suretinde onu tazib eder.

   Hem şu haldeki insan, merhamet ve şefkate lâyık değildir.

Çünki kendi kendine bu dehşetli vaziyeti veriyor.

Sözler - 632

FANİ ÖMRÜ BAKİLEŞTİRMEK

 Ey insanlar!

Fâni, kısa, faidesiz ömrünüzü; bâki, uzun, faideli, meyvedar yapmak ister misiniz?

Madem istemek insaniyetin iktizasıdır, Bâki-i Hakikî'nin yoluna sarfediniz.

Çünki Bâki'ye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.

Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekaya âşıktır ve madem bu fâni ömrü, bâki ömre tebdil eden bir çare var ve manen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür.

Elbette insaniyeti sukut etmemiş bir insan, o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeye çalışacak ve tevfik-i hareket edecek.

İşte o çare budur: Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız.

"Lillah, livechillah, lieclillah" rızası dairesinde hareket ediniz.

O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.

Lemalar - 17

MAHLUKATI ALLAH NAMINA SEVMEK

 kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet, hadsiz bir cemal-i bâkiye mâlik bir zâta tevcih etmek için verilmiş.

O insan sû'-i istimal ederek o muhabbeti fâni mevcudata sarfettiği cihetle kusur ediyor, kusurun cezasını, firakın azabıyla çekiyor.    İşte bu kusurdan teberri edip o fâni mahbubattan kat'-ı alâka etmek, o mahbublar onu terketmeden evvel o onları terketmek cihetiyle Mahbub-u Bâki'ye hasr-ı muhabbeti ifade eden يَا بَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى olan birinci cümlesi: "Bâki-i Hakikî yalnız sensin.

Masiva fânidir.

Fâni olan elbette bâki bir muhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz." manasını ifade ediyor.

"Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar; onlar beni bırakmadan evvel ben onları يَا بَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى demekle bırakıyorum.

Yalnız sen bâkisin ve senin ibkan ile mevcudat beka bulabildiğini bilip itikad ederim.

Öyle ise senin muhabbetinle onlar sevilir.

Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller." demektir.

İşte bu halette kalb, hadsiz mahbubatından vazgeçiyor.

Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser.

Eğer kesmezse, mahbubları adedince manevî cerihalar oluyor.

   İkinci cümle olan يَا بَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى o hadsiz cerihalara hem merhem, hem tiryak oluyor.

Yani: يَا بَاق۪ى "Madem sen bâkisin, yeter; herşeye bedelsin.

Madem sen varsın, herşey var." Evet mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal, umumiyetle Bâki-i Hakikî'nin hüsün ve ihsan ve kemalâtının işaratı ve çok perdelerden geçmiş zaîf gölgeleridir; belki cilve-i esma-i hüsnanın gölgelerinin gölgeleridir.

Lemalar - 14

26 Haziran 2024 Çarşamba

ALLAH'IN RAHMET TECELLİSİ

    Cenab-ı Hak hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derceylemiştir.

Hem hadsiz nukuş-u esmasını göstermek için insanı öyle bir surette halketmiş ki, hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış.

Ve o makine-i insaniyede yüzer âlet var.

Herbirinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfatı ayrıdır.

Âdeta insan-ı ekber olan âlemde tecelli eden bütün esma-i İlahiye, bir âlem-i asgar olan insanda dahi o esmanın umumiyetle cilveleri var.

Bunda sıhhat ve âfiyet ve lezaiz gibi nâfi' emirler, nasıl şükrü dedirtir, o makineyi çok cihetlerle vazifelerine sevkeder.

İnsan da bir şükür fabrikası gibi olur.

Öyle de: Musibetlerle, hastalıklarla, âlâm ile, sair müheyyic ve muharrik ârızalar ile o makinenin diğer çarklarını harekete getirir, tehyic eder.

Mahiyet-i insaniyede münderic olan acz ve za'f ve fakr madenini işlettiriyor.

Bir lisan ile değil, belki herbir âzânın lisanıyla bir iltica, bir istimdad vaziyeti verir.

Güya insan o ârızalar ile, ayrı ayrı binler kalemi tazammun eden müteharrik bir kalem olur.

Sahife-i hayatında veyahut Levh-i Misalî'de mukadderat-ı hayatını yazar, esma-i İlahiyeye bir ilânname yapar ve bir kaside-i manzume-i Sübhaniye hükmüne geçip, vazife-i fıtratını îfa eder.

Lemalar - 13

GAFİL İNSAN

 Ey kanaatsız hırslı ve iktisadsız israflı ve haksız şekvalı gafil insan!

Kat'iyyen bil ki: Kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasaretli bir küfrandır. Ve iktisad, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır.

İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır.

Eğer aklın varsa, kanaata alış ve rızaya çalış.

Tahammül etmezsen "Yâ Sabûr" de ve sabır iste; hakkına razı ol, teşekki etme.

Kimden kime şekva ettiğini bil, sus.

Her halde şekva etmek istersen; nefsini Cenab-ı Hakk'a şekva et, çünki kusur ondadır.

Mektubat - 285

ŞİKAYET EDEN İNSAN

 Ey insan-ı müşteki!

Sen madum kalmadın, vücud nimetini giydin, hayatı tattın, camid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hâkeza...

   Ey nankör!

Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücud mertebelerine mukabil şükretmeyerek; imkânat ve ademiyat nev'inde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden bâtıl bir hırsla Cenab-ı Hak'tan şekva ediyorsun ve küfran-ı nimet ediyorsun?

Acaba bir adam; minare başına çıkmak gibi âlî derecatlı bir mertebeye çıksın, büyük makam bulsun, her basamakta büyük bir nimet görsün; o nimetleri verene şükretmesin ve desin: "Niçin o minareden daha yükseğine çıkamadım" diye şekva ederek ağlayıp sızlasın.

Ne kadar haksızlık eder ve ne kadar küfran-ı nimete düşer, ne kadar büyük divanelik eder, divaneler dahi anlar.

Mektubat - 285

25 Haziran 2024 Salı

İNSAN EŞREF-İ MAHLUKAT VE HALİFE-İ ARZDIR

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَ التّ۪ينِ وَ الزَّيْتُونِ ٭ وَ طُورِ س۪ين۪ينَ

ilâ âhiri Sure...

   İ'lem Eyyühel-Aziz!


   Her bir masnu'da tahakkuk eden kemal-i san'at, Sâni'in her mekânda ve her masnuun yanında bulunmasına delalet ettiği gibi; hiçbir mekânda ve hiçbir masnuun yanında bulunmamasına da delalet eder.

   Ve keza insan, her bir şeye muhtaç olduğu cihetle her şeyin melekûtu elinde ve her şeyin hazinesi yanında olan Zât-ı Akdesden maada kimseye ibadet edemez.

   Ve keza insan vücud, icad, hayır, ef'al cihetiyle pek küçük, nâkıs olmakla karıncadan, arıdan edna, örümcekten daha zaîftir.

Fakat adem, tahrib, şer, infial cihetiyle semavat, arz, cibalden daha büyüktür.

Meselâ: Hasenat yaptığı zaman, habbe habbe yapar.

Seyyiat yaparsa kubbe kubbe yapar.

Evet meselâ küfür seyyiesi bütün mevcudatı tahkir eder, kıymetten düşürür.

   Ve keza insanın bir cihetle kıl kadar bir ihtiyarı, zerre kadar bir iktidarı, şuâ kadar bir hayatı, dakika kadar bir ömrü, cüz'î bir cüz kadar mevcudiyeti varsa da, diğer cihetle hadsiz bir acz ve fakrı da vardır.

Kadîr-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlakın tecelliyatına geniş bir ma'kes olur.

   Ve keza insan hayat-ı dünyeviye cihetiyle bir çekirdek olup, pek büyük semere ve sünbüller vermek için kendisine tevdi edilen cihazatı, bazı maddeleri elde etmek için tavuk gibi toprakları, gübreleri, necisleri eşmeye sarfeder, faidesiz tefessüh eder.

Ve hayat-ı maneviye cihetiyle emelleri ebede kadar uzanan bir şecere-i bâkiyedir.    Ve keza insan fiil ve sa'yi cihetiyle zaîf bir hayvan olup daire-i sa'yi pek dardır.

İnfial, sual, dua cihetiyle Rahman-ı Rahîm'in aziz bir misafiridir.

Dairesi hayal kadar geniştir.

   Ve keza insanın hayat-ı hayvaniyeden aldığı lezzet bir serçe kuşunun lezzeti kadar değildir.

Çünki insanda hüzün, keder, korku var, onda yoktur.

Fakat cihazat, hissiyat, duygular, istidadlar itibariyle hayvanların en a'lâsından fazla lezzet alır.

İnsanın şu vaziyetine dikkat edilirse anlaşılır ki: Bu kadar cihazat, bu hayat için olmayıp, ancak bir hayat-ı bâkiye için kendisine verilmiştir.

   Ve keza insan saltanat-ı rububiyetin mehasinine nâzır ve esma-i kudsiyenin cilvelerine dellâl ve kalem-i kudretle yazılan mektubat-ı İlahiyeyi mütalaa ile mütefekkir olduğu cihetle, eşref-i mahlukat ve halife-i arz olmuştur.

Mesnevi-i Nuriye - 221

24 Haziran 2024 Pazartesi

GAFLET SARHOŞLUĞU

 İ'lem eyyühe'l-aziz!

Müslümanları lehviyat-ı nevmiye mesabesinde olan dünya hayatına davet etmekle, Cenab-ı Hakk'ın helâl ettiği tayyibat dairesinden haram ettiği habîsat mezbelesine teşvik eden adamın meseli öyle bir sarhoşa benzer ki:

   Parçalayıcı arslan ile ünsiyetli ehlî atı birbirinden tefrik edemiyor.

Sehpa ağacı ile jimnastik ağacını birbirinden ayıramıyor.

Kanlı yarayı kırmızı gülden temyiz edemediği halde, kendisini mürşid bilerek irşad ve nasihate çıkıyor.

   Esna-yı irşadda bir adama rast gelir.

Zavallı adamın arka tarafında korkunç bir arslan duruyor.

Ön tarafında da sehpa ağacı kurulduğu gibi her iki yanında da dehşetli yaralar var.

Fakat adamcağızın elinde iki ilaç vardır.

Ve lisanıyla kalbinde iki tılsım vardır.

Onları istimal ederse şifayâb olur.

Ve o arslan, ata inkılab eder; burak gibi bineği olur.

O sehpa ağacı da daima teceddüd etmekte olan ahval-i âlemi, seyyal manzaraları seyretmeye âlet ve vasıta olur.

   O sarhoş herif, o zavallı adamcağıza diyor: "Yahu nedir o ilaçları, tılsımları saklıyorsun?

Onları at, keyfine bak."

   Adamcağız: "Yok baba!

Bu ilaçlar ve tılsımların hıfz ve himayelerindeyim.

Onlardan almakta olduğum haz, lezzet, keyif bana kâfidir.

Fakat o arslan gibi parçalayıcı ölümü öldürebilirsen ve sehpayı kırmakla kabir ağzını kapatabilirsen ve hayatımın maruz kaldığı fena ve zeval yaralarını bir hayat-ı bâkiyeye tebdil etmekle tedavi edebilirsen, pekâlâ seninle beraber dans oynayalım.

Ve illâ gözümün önünden def'ol git.

Sen ancak kendin gibi sarhoşları kandırabilirsin.

Ben sarhoş değilim.

Dünyanıza, keyfinize ihtiyacım yok.

Çünkü حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ ٭ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ bana yeter."

Mesnevi[Y] - 220

GEÇİCİ DÜNYA HAYATI !

 Hayat böyledir işte: İnişli-çıkışlı, doğumlu-ölümlü bir dünyada; kezâ, sevinçli-kederli, zenginli-fakirli, sadâkatli-ihanetli, tevazulu-kibirli bir sosyal hayatın içinde yaşıyoruz. Allah insan evlâdını sukût ettirmesin.

Yüksekten düşüp maddî zarara uğramanın, yine de telâfi edilebilir bir yolu, bir imkânı vardır. Asıl fena olan, mânevî düşüştür. Bunun telâfisi pek müşkül, hatta bazan imkânsız olur.

Ayrıca, bir de “Beterin beteri var” ki, Üstad Bediüzzaman’ın Hutuvât-ı Sitte isimli eserinin ahirinde yer alan bir sözü bu noktada pek manidardır: “Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırtırsa süründürmesin, süründürürse çektirmesin, çektirirse rezil etmesin, rezil ederse perişan etmesin, perişan ederse sersem, âvâre etmesin.”

Bediüzzaman Hazretleri’nin ayrıca herkesin kulağına küpe olması gereken türden şöyle bir uyarısı var: “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork!”

Bilhassa bu zamanda insanı itibardan düşürecek, hatta batıracak cinsten öyle haller yaşanıyor ki, hazer etmeden, temkin göstermeden, dikkatli davranmadan, geleceği hesaba katmadan, hakkı-hukuku gözetmeden hareket edenlerin âhir ve akıbeti pek acı, hatta bazan rezilâne, zelilâne oluyor.

Cenâb-ı Hak, o tür hallere düşmekten cümlemizi muhafaza eylesin.Amin

Rafet Özcan


ANAYASAL HAKLARIMIZ

 Hak nedir ?

İnsanların herhangi bir işi yapma yetkisine hak denir.

Özgürlük (Hürriyet)nedir?

İnsanların hiçbir insana zarar vermeden dilediği her şeyi yapabilmesine özgürlük denir.Ama esas özgürlük(hürriyet) ise, kişinin kendine ve bir başkasına zarar vermeden istediğini yapabilmesidir.

Kişi Hakları

1. Yaşama hakkı

2. Kişi dokunulmazlığı

3. Kişi hürriyeti ve güvenliği

4. Özel hayatın gizliliği ve korunması

5. Yerleşme ve seyahat hürriyeti

6. Din ve vicdan hürriyeti.

7. Düşünce ve kanaat hürriyeti

8. Bilim ve sanat hürriyeti

9. Basın ve yayınla ilgili hürriyetler

10. Toplantı hak ve hürriyeti

11. Mülkiyet hakkı

12. Hak arama hürriyeti.

13. Temel hak ve hürriyetlerin korunması

Siyasi Haklar ve Ödevler

1. Türk vatandaşlığı

2. Seçme  seçilme  siyasi faaliyetlerde bulunma hakları

3. Kamu hizmetine girme hakkı

4. Dilekçe hakkı

Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler

1. Ailenin korunması

2. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi

3. Çalışma ile ilgili haklar

4. Toplu iş sözleşmesi  grev hakkı ve lokavt

5. Ücrette adalet sağlanması

6. Sağlık  çevre ve konut hakkı

7. Gençliğin korunması ve spor hakkı

8. Sosyal güvenlik hakları

9. Tüketici hakları

10. Tarih  kültür ve tabiat varlıklarının korunması

TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1- Doğumla başlar, ölümle biter.

2- Evrenseldir. Dünya’nın her yerinde geçerlidir.

3- Dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez özellikler taşırlar.

4- Tamamı bir bütündür. Bir tanesi bile olmazsa veya kullanılmazsa diğerleri bir işe yaramaz.

5- Sınırlandırılamaz.(Sıkıyönetim, savaş, bulaşıcı hastalıklar, nüfus sayımları gibi olağanüstü durumlarda   yani insan hayatının söz konusu olduğu durumlarda Yaşama hakkımızın dışındaki diğer tüm haklar    sınırlandırılabilir.)

 6- Başkalarının hak ve özgürlüklerinin başladığı yerde bizim hak ve özgürlüklerimiz biter.

7- Her devlet düzenlediği anayasa ve yasalarla İnsan haklarını güvence altına almak zorundadır.

Hak, hukuk ve adalet vaz geçilmez üçlüdür.Bunun için haklarımızı bilelim, hukuka saygı duyalım adaleti elden bırakmayalım.

Rafet Özcan 

21 Haziran 2024 Cuma

DEMOKRATLAR UYANIN !

 "Deveye sormuşlar,inişimi seven, yokuşu mu ? Deve demiş düzün suyu mu çıktı "?

Her seçimde millete, tehditvari sorarlar;  AK Parti'ye  oy vermeyip, CHP ye mi oy vereceksiniz? Başka alternatif mi var ?

Evet var, hemde yıllarca bu millete hizmet etmiş DP var,kırat var demokratlar var. Milleti geçmişte ki tek parti idaresinde  yaşananlarla,yani CHP zulmü ile korkutanlar,kendi zalimliklerini ve dikdatörlüklerini gizlemek için ,her seçim öncesi bir düşman üretirler. Sonrada suçu ona yüklerler.Halbuki milleti yirmiki senedir yöneten sizsiniz. Ülkeyi adalet ve hürriyetlerden mahrum eden, demokrasiye hasret bırakan sizsiniz. Tek adam, tek parti zihniyetine mahkum eden,siz AK  parti iktidarı değil mi?..Milletin geleceğini karartan ümitle bakamaz hale getiren sizsiniz. Bu gün sebze meyve kuyruğuna mahkum eden sizlerin yanlış tarım politikalarıdır.

Dostlarımızı çoğaltıp düşmanlarınızı azaltacağız dünyaya barış ve huzurun gelmesi için çalışacağız diye geldiniz ama herkesin huzurunun bozulmasına sebep oldunuz. Çevrenizde dost ülke bırakmadınız.Bu mudur sizin dış politikanız? 

İçeride birliği bozanlar,dışarıda birlik sağlayabilir mi? Kardeşi kardeşe düşman ettiniz okula camiye siyaseti soktunuz yargıyı siyasal hale getirip devletin geleceğini tehlikeye attınız, senelerce silinmeyecek düşmanlık tohumları saçtınız.Fitne uykuda olduğu halde onu uyandırmak için her seçim öncesi düşman ürettiniz.Şimdi de uyguladığınız yanlış politikalarınız sonucu enflasyon arttı.Döviz ve altın fırladı millet hergün biraz daha fakirleşti.Seçimler yaklaştı başarısızlıklarınıza yeni yeni mazeretler bulmanız gerekirdi.Bunun için dış güçleri düşman göstererek ekenomik kurtuluş savaşı ilan ettiniz.Yeter artık bu milleti aldatmaktan vaz geçin çünkü millet size güvenmiyor geçim istiyor. Her seçim sonunda ülkeye kin ve nefretin hakim olmasını sağladınız.

Önce desteğini almak için  yücelttiğiniz değerleri daha sonra algı operasyonları ile milletin gözünden düşürdünüz. Değerleri değersiz hale getirdiniz.Sonra muhalefeti güçsüz  hale getirdiniz. Ülkede muhalefet yok diyerek kendi sisteminizi kurup, hem iktidar hem  muhalefet oldunuz.Kurduğunuz bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile meclisi dışlayarak demokrasiye en büyük darbeyi vurdunuz. İstibdat  ve tek adamlığınızı  pekiştirdiniz.Daha sonra milleti iki cepheye bölerek savaş konumuna getirdiniz seçim değil savaşa gider gibi ülkede beka sorunu icat ettiniz..Amaç ittifaklar ile saltanatlarınızı devam ettirmek.Ama millet bu sefer inşallah aldanmaz. 

Milletin aradığı alternatif, Demokrat misyon DP'nin  kıratı ile toparlanıp tekrar ülkeye  hizmet etmek üzere meydanlara inecektir. Allah bu milletin yâr ve yardımcısı olsun.

Demokratların uyanıp, toparlanıp ayağa kalkma zamanı gelmiş geçiyor bile...

Rafet Özcan


13 Haziran 2024 Perşembe

MANİ TEŞKİL ETMEMESİ

    Aziz, gayretli, ciddî, hakikatlı, hâlis, dirayetli kardeşim!

   Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilaf-ı zaman ve mekân sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani' teşkil etmez.

Biri şarkta, biri garbda, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler.

Hususan bir tek maksad için bir tek vazifede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler.

Sizi her sabah yanımda tasavvur edip, kazancımın bir kısmını, bir sülüsünü (Allah kabul etsin) size veriyorum.

Duada, Abdülmecid ve Abdurrahman ile berabersiniz.

İnşâallah her vakit hissenizi alırsınız.

Sizin dünyaca bazı müşkilâtınız, senin hesabına beni bir parça müteessir etti.

Fakat madem dünya bâki değil ve musibetlerinde bir nevi hayır vardır; senin bedeline "Yahu bu da geçer" kalbime geldi.

لَا عَيْشَ اِلَّا عَيْشُ الْاٰخِرَةِ

düşündüm,

اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

okudum,

اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ

dedim.

Senin yerine teselli buldum.

Cenab-ı Hak bir abdini severse, dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir.

İnşâallah sen de o sevgililerin sınıfındansın.

"Sözler"in neşrine manilerin çoğalması sizi müteessir etmesin.

İnşâallah neşrettiğin miktar bir rahmete mazhar olduğu zaman, pek bereketli bir surette o nurlu çekirdekler, kesretli çiçekler açacaklar.

Mektubat - 278

8 Haziran 2024 Cumartesi

ANNE BABALARA MEKTUP

 Çocuk büyütmek ile çocuk yetiştirmek arasındaki fark, çocuk toplum içerisine girdiği zaman anlaşılır. Genel olarak çocuklar, yaşadıklarını yansıtırlar. Yalan söylemeyi, iki yüzlü olmayı, kavga etmeyi, tembelliği ve verdikleri sözü tutmamayı ailede öğrenirler. Çocuklar, bunların aksine dürüst olmayı, ilkeli yaşamayı, çalışkanlığı, erdemi ve gayretli olmayı da ailede öğrenir. Kısacası, çocuklar, ailede yaşadıkları olaylarla değer sistemlerini, kişilik ve karakter özelliklerini yapılandırmaya çalışırlar. Bu süreçte değişmeyen tek şey, eğitim adına ne öğretilirse öğretilsin, çocuklar kulaklarıyla değil, gözleriyle eğitildiği gerçeğidir.


Çocuk, anne-babanın varlığını hissetmeli, fakat anne-babaya güvenip asla eylemde bulunmamayı öğrenmelidir. Bu konuda yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Tanıdığım bir ailenin 40 yaşına gelen oğlu, kredi kartı borcu yüzünden aileyi zor durumda bırakmıştı. Emekli olan anne-baba çocuklarının kredi borcunu güç bela ödemişlerdi. Bu süreçte çok üzülen anne-baba, çocuklarıyla konuşmamı istediler. Onları kıramadım. Olumsuz davranışı ve sonuçlarını ailenin evladı ile paylaştım. Bu süreçte beklenmeyen bir durumla karşılaştım. Ailenin oğlu, bana: Anne benim, babam benim. öderlerse biricik oğullarının kredi borcunu ödüyorlar. Size ne oluyor? Diye bana sordu. Ben cevap vermedim. Aramızda geçen konuşmayı, anne-babaya açtım ve nerede hata yaptıklarını sordum. Anne: Oğlumuz çekirdek yerdi, kabuklarını biz toplardık. Tuvalete gider, sifona basmaz,  biz sifona basardık. Hep arkasından topladık ve yaptığı olumsuz şeylerin faturasını ödemedi, dediler. Bu evlat, 40 yaşına geldiği halde, halen daha yaşamıyla ilgili en ufak bir sorumluluk almamaya devam ediyordu.

Prof.Dr.Necati Cemaloğlu