kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet, hadsiz bir cemal-i bâkiye mâlik bir zâta tevcih etmek için verilmiş.
O insan sû'-i istimal ederek o muhabbeti fâni mevcudata sarfettiği cihetle kusur ediyor, kusurun cezasını, firakın azabıyla çekiyor. İşte bu kusurdan teberri edip o fâni mahbubattan kat'-ı alâka etmek, o mahbublar onu terketmeden evvel o onları terketmek cihetiyle Mahbub-u Bâki'ye hasr-ı muhabbeti ifade eden يَا بَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى olan birinci cümlesi: "Bâki-i Hakikî yalnız sensin.
Masiva fânidir.
Fâni olan elbette bâki bir muhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz." manasını ifade ediyor.
"Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar; onlar beni bırakmadan evvel ben onları يَا بَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى demekle bırakıyorum.
Yalnız sen bâkisin ve senin ibkan ile mevcudat beka bulabildiğini bilip itikad ederim.
Öyle ise senin muhabbetinle onlar sevilir.
Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller." demektir.
İşte bu halette kalb, hadsiz mahbubatından vazgeçiyor.
Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser.
Eğer kesmezse, mahbubları adedince manevî cerihalar oluyor.
İkinci cümle olan يَا بَاق۪ٓى اَنْتَ الْبَاق۪ى o hadsiz cerihalara hem merhem, hem tiryak oluyor.
Yani: يَا بَاق۪ى "Madem sen bâkisin, yeter; herşeye bedelsin.
Madem sen varsın, herşey var." Evet mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal, umumiyetle Bâki-i Hakikî'nin hüsün ve ihsan ve kemalâtının işaratı ve çok perdelerden geçmiş zaîf gölgeleridir; belki cilve-i esma-i hüsnanın gölgelerinin gölgeleridir.
Lemalar - 14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder