Evet baharımızda yer yüzünü bir mahşer eden, yüzbin haşir numunelerini icad eden Kadîr-i Mutlak'a, Cennet'in icadı nasıl ağır olabilir?
Demek nasılki onun risaleti, şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi,
لَوْلَاكَ لَوْلَاكَ لَمَا خَلَقْتُ الْاَفْلَاكَ
sırrına mazhar oldu.
Onun gibi, ubudiyeti dahi öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet verdi.
Acaba hiç mümkün müdür ki, bütün akılları hayrette bırakan şu intizam-ı âlem ve geniş rahmet içinde kusursuz hüsn-ü san'at, misilsiz cemal-i rububiyet; o duaya icabet etmemekle böyle bir çirkinliği, böyle bir merhametsizliği, böyle bir intizamsızlığı kabul etsin?
Yani en cüz'î, en ehemmiyetsiz arzuları, sesleri ehemmiyetle işitip îfa etsin, yerine getirsin.
En ehemmiyetli, lüzumlu arzuları ehemmiyetsiz görüp işitmesin, anlamasın, yapmasın?
Hâşâ ve kellâ, yüzbin defa hâşâ!
Böyle bir cemal, böyle bir çirkinliği kabul edip çirkin olamaz.
Demek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm; risaletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubudiyetiyle de âhiretin kapısını açar.
Sözler - 72
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder