2 Ağustos 2023 Çarşamba

BELA VE MUSİBETLERE KARŞI

 DUA, NİYÂZ, NEDÂMET VE İSTİĞFAR…

Bugün yapılacak olan, yine Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “sadakanın belâyı def etmesi gibi”, küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine çalışmaktır.

Bediüzzaman’ın, “Yağmursuzluk bir musîbettir ve ceza-yı amel bir azaptır. Buna karşı, ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyâz ve hazinâne yalvarmakla ve pek ciddî nedâmet ve tevbe ve istiğfar ile karşılamak ve Sünnet-i Seniyye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeriatın tayin ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir” tavsiyesindeki gibi ekser insanların hatasından gelen maddî ve mânevî umumî musibetler, “insanların ekserisinin tevbe ve nedâmet ve istiğfar etmesiyle” olacaktır…

Özetle, “O herşeyi en güzel şekilde yarattı” (Secde Sûresi, 7.) âyetinin izâhına ulaşmaktır. “Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün (güzellik ve iyilik) ciheti vardır. Evet, kâinattaki herşey, her hâdise, ya bizzat güzeldir, o­na hüsn-ü bizzat (bizzat güzellik) denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, o­na hüsn-ü bilgayr (neticeleriyle, dolaylı güzellik) denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zâhirî çirkin, müşevveştir (karışıktır). Fakat o zahirî perde altında gâyet parlak güzellikler ve intizamlar var” tefsirindeki mânâyı okumaktır. Musîbetleri, belâları rahmete çevirmektir…

Dua dua, “o kış perdesi altında nâzenin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir (hazırlamaktır).” “Fırtına, zelzele, vebâ gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişâfı”nı için niyâz etmektir.

Evet, “Tohumlar gibi neşv-ü nemâsız kalan birçok istidat çekirdekleri, zâhirî çirkin görünen hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güyâ umum inkılâblar ve küllî tahavvüller (değişimler) birer mânevî yağmurdur.” Bu iman ve şuurla, yağmursuz kurak iklime maddî ve mânevî rahmetin katre katre yağmasına dua etmektir.

Havaya, suya, toprağa peşpeşe cemre düşüyor, bahar iklimi yeniden havaya hâkim oluyor. Yapılacak olan, “pek bâridâne (soğuk) ve tatsız telâkkî edilen karın soğuk, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gàyeler ve târif edilemeyen öyle şeker gibi tatlı neticelerin çıkmasını” beklemektir. (Sözler, 210)

“HER KIŞTAN SONRA BİR BAHAR….”

Bize düşen, “Ehl-i Kur’ân’a farz ve vâcip olan, milyonlarla mâsumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Halık-ı Kâinatın kudret ve rahmetine dayanmak”tır. (Kastamonu Lâhikası, 161)

Kur’ân ve kudsî dâvâmıza samîmiyetle sarılarak insanlığı nurlandırmaya gayret etmektir. Zâlime ve zulme “en edna bir meyil”den sakınmak, zulmü eliyle, diliyle engelleyemezse dahi, en azından kalben “çok fazla fena telakki edip” şiddetle kaçınmaktır. Mâsumların, mazlumların yanında yer almaktır.

“Bir dakikada, bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semânın berrak yüzünde ziyâdar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izâle etmesi”ni Kadîr-i Külli Şey’den istemektir. (Lem’alar, 155-156)

İsm-i Küddus’ün tecellisiyle bahar temizliğini, dünyanın son mânevî baharında da yapmasına yalvarmaktır. Her türlü “zulmetli anarşiliğin ve zulümlü dinsizliğin fesadını ve ifsadı”nı ifna edecek, Kur’ân güneşinin âlemi mânevî nuruyla aydınlatmasını niyâz etmektir.

Aynen dünün “Avrupa zâlimleri”nin zulümlerine karşılık daha dünyada iken çarpıldıkları cezâlar gibi, İslâm âlemine, mâsum ve mazlumların hakkına göz diken, “bir damla petrol, bir damla gözyaşından çok daha kıymetlidir” zihniyetiyle her türlü mukaddesi ve insanlığı pis çıkarlarına kurban eden bugünün sinsî zâlimlerinin de Âdil-i Mutlak’tan cezâlarını almalarını tazarru etmektir.

“Her kıştan sonra bir baharı ve her geceden sonra bir nehârı (gündüzü)” yaratan İlâhî rahmete lâyık olabilmektir. Bu baharı ve nehârı, “Onun rahmetinden ucuz ve dağdağasız vermesini, bize pahalı satmamasını” intizar etmektir. (Lem’alar, 156)

“İnşallah istikbâldeki İslâmiyetin kuvvetiyle medeniyetin mehâsininin (güzelliklerinin ve iyiliklerinin) galebe edip zemin yüzünü pisliklerden temizleyerek sulh-u umumîyi (dünya barışını) temin etmesi” duasına devam etmektir.

Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “Zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki mebde (başlangıç) ve müntehâsı (sonu) birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir dâire içinde dönüyor. Bâzen terakkî içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir. Bâzen tedennî içinde kış ve fırtına mevsimini gösterir Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olacağı gibi nev’-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşâallah…” (Hutbe-i Şâmiye, 43)

Ve yine Bediüzzaman’ın müjdesiyle, “hakikat-ı İslâmiyenin güneşi ile, sulh-u umûmî dâiresinde hakikî medeniyeti görmeyi Rahmet-i İlâhiyeden beklemek”tir…

Dua ile, niyâz ile, zâlime ve zulme karşı durarak…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder