ZULÜM PÂYİDAR OLMAYACAKTIR
Ama ne olursa olsun neticede, zulüm pâyidar olmayacaktır. İşgalciler geldikleri gibi bir gün olur elbette gideceklerdir. Âlem ilelebet zulûmatta kalmayacak, “bir gün elbette şems-i hakikat doğacaktır.”
İsrail Filistin’den kovulacak, Irak da, Afganistan da zâlimlerin kılıncından kurtulacaktır. Zâlimlerin kılıçlarının ve yardımcılıklarının fayda vermediği bir defa daha anlaşılacaktır.
“Evet, biz ferec ve ferah ve sürur ve fütûhat isteriz- fakat kâfirlerin kılıncıyla değil! Kâfirlerin kılınçları başlarını yesin; kılınçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebilerdir ki, münâfıkları ehl-i imâna musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler” hakikati bir defa daha tezâhür edecektir. (Lem’alar, 155)
İnanıyoruz ki, “Zülmî küfriyatlarıyla zemin yüzünü mülevves ve perişan eden ve yer yüzünü kanla bulaştıran” zâlimler cezâsız kalmayacaklar.
Her şeyin evvelini, âhirini, zâhirini, bâtınını bilen Âlim-i Külli Şey, beşerin kirli elinin karışıp karıştırdığı ve bulaştırdığı zulümleri ve fitneleri ortadan kaldıracak ılık bahar iklimi yeniden yaratacaktır.
“Ne Arab’ın yüzü, ne Şam’ın şekeri” ifsadına karşı, “esası ve ruhu İslâmiyet olan hakikî milliyetimiz hâkimiyetini gösterecektir.” “Ve Hilâfet-i Osmaniye ve Türk ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve kal’ası hükmünde Arap ve Türk hakikî iki kardeş, o kal’a-i kudsiyenin nöbettarı oldukları”nın idrâkine bir defa daha varacaklardır. (Hutbe-i Şâmiye, 59)
İkinci Dünya Savaşının tahlilinde Bediüzzaman, “menfî esasa binâ edilen ve Karun gibi ‘Bu servet bilgim sâyesinde bana verilmiştir” (Kassas Sûresi, 78) deyip ihsân-ı Rabbânî olduğunu bilmeyip şükretmeyen ve maddiyyun fikriyle gâlip gelen şu medeniyet-i Avrupaiye öyle bir semâvî tokat yedi ki, yüzer senelik terakkîsinin mahsulünü yaktı, tahrip edip yangına verdi” tefsirini yapar. Zaman kaydını izhâr edecek, bu tefsirin hakikati ortaya çıkacaktır.
İnanıyoruz ki, “Avrupa zâlim hükûmetleri, zulümleriyle, Sevr muâhedesiyle âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete ettikleri ihânete mukabil öyle bir mağlubiyet tokadını yediler ki, dünyada dahi bir cehenneme girip, çıkamıyorlar, azapta çırpınıyorlar” mânâsı bir defa daha tahakkuk edecek; günümüzün çağdaş zâlimleri de mağlubiyet tokadını yiyip perişân olacaklardır. (Kastamonu Lâhikası, 17)
Ve neticede, “İnna A’teyna Sırrı”nın “çok geniş bir daire”deki “ihtar-ı mânevisi”yle, zulüm devam etmeyecektir. “Edyân-ı semâviyeye (semavî dinlere) ve İslâmiyete ettikleri cinâyetlerin cezasını, çok geniş bir dairede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz medeniyetin boku ile dünyayı mülevves ettikleri için, aynı istihracın gösterdiği tarihte, o mimsiz medeniyetin başına da öyle semâvî tokat indi ki, en karanlık vahşetten daha aşağı indirdi” mânevî tefsirinin bir veçhesi tahakkuk edecektir.
Dünyayı zulüm ve zulmetiyle, kan ve barutla bataklığa çeviren, günâhlarla, sefâhetle kirletenlerin akıbeti pek elîm olacaktır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder