25 Mayıs 2023 Perşembe

YARDIMLAŞMA VE ŞEFKAT

 Yardımlaşma ve şefkat

“İnsan hikmet ile yapılmış bir masnudur.” Birçok maddî azalarla donatıldığı gibi sayısız manevî his ve duygularla da teçhiz edilmiştir. “İnsanın en lâtif ve şirin bir seciyesi olan şefkat” de bunlardan bir tanesidir. İnsandaki şefkat Allah’ın Rahîm isminin tecellîsidir. Râhim ve Hakîm olan Allah rahmetiyle, kuvvetiyle, emriyle kâinattaki bütün varlıkları şefkatkârâne şuurlu bir şekilde birbirlerinin yardımına koşturur.

Teâvün-i umumî dediğimiz kâinatta görünen umûmî yardımlaşma kanununu Bediüzzaman şu cümlelerle ifade eder:

“Bu mütemadiyen çalkanan inkılâplar ve tahavvülâtlar içinde vücudunu ve hizmetini ve zîhayat ise hayatını muhafazaya ve vazifesini yerine getirmeye çalışan mahlûkatta, kuvvetlerinin bütün bütün haricinde teavün hakikati görünüyor. Meselâ, unsurları zîhayatın imdadına, hususan bulutları, nebatatın mededine ve nebatatı dahi hayvanatın yardımına ve hayvanat ise insanların muavenetine ve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların beslenmelerine ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek çok hâcetleri ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi, hattâ zerrât-ı taâmiye dahi hüceyrât-ı bedeniyenin tamirine koşmaları gibi, teshîr-i Rabbânî ile ve istihdam-ı Rahmânî ile, hakikat-i teâvünün pek çok misalleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabbü’l-âlemînin umumî ve rahîmâne rububiyetini gösteriyorlar. Evet; camid ve şuursuz ve şefkatsiz olan ve birbirine şefkatkârâne, şuurdarâne vaziyet gösteren muavenetçiler, elbette gayet Rahîm ve Hakîm bir Rabb-i Zülcelâlin kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturuluyor.”

Bu yardımlaşma “bir Rabb-i Kerîmin emriyle bir vazife-i muâvenet ve teavün ve uhuvvet” olup, “kavînin musahhariyeti”dir. Evet Cenâb-ı Hak güçlüyü zayıfın, zengini fakirin, büyüğü küçüğün, sıhhatli olanı hastanın, göreni görmeyenin emrine verip yardımına koşturmuştur. İşte bu umumi yardımlaşma kanunu gereği insanların da hem birbirlerinin, hem de diğer yaratılmış mahlukların yardımlarına koşmaları gerekmektedir. Risâle-i Nur, medeniyetin koyduğu “düstur-ı cidal”in (mücadele kanunu) karşısına “düstur-ı teavün”ü (yardımlaşma kanunu) koyup kâinatta yaratılmışlar arasındaki yardımlaşmanın insanlar arasında da olması gerektiğini savunur.

 İnsan bazen şefkatte o kadar ileri gider ki, her şeye ve herkese yardım etme arzusu duyar. Kazalarda, musibet ve belâlarda, afetlerde, insanların, özellikle de masumların ve çocukların başlarına gelenleri, kendi vicdanına ve sönük aklına sığıştıramaz ve bunu—haşa—Allah’ın zulmü ve adaletsizliği olarak görür. Bunlara ulaşıp yaralarını sarmaya gücü yetmediği için, ruhu azap içinde kalır. “Kalbin dalâletiyle beraber ruhtan fışkıran şefkat, gayr-i mütenahi elemleri tazammun ediyor.”Eğer insan şefkatinde ifrata gidip, haddini aşarsa kendi kalbine, vicdanına ve ruhuna çektirdiği azabın yanında bir de dalâlete sapma ve isyana girme tehlikesiyle de karşı karşıya kalır.

Böyle bir tehlikeden kurtulmak için her şeyden önce Allah’ın adalet ve şefkatinden asla şüphemiz olmamalıdır. O’nun şefkati tamdır ve adaleti kusursuzdur. Belâ veya musibete uğrayanların elemlerini, bir nevi lezzet veya mükâfata çevirecektir. Birçok musibet çeşidinde musibetzedeye, kâfir bile olsa, hakkında bir nevî merhamet ve mükâfat müjdesi verildiği gibi, masumlar için de şehadet mertebesi vadedilmiştir. Zaten çocuk yaşta ölenler için azap diye birşey olmadığı gibi, meşakkatli ve geçici altmış seneye karşılık ebedî bir cennet hayatı verilecektir. İmanlı insanların çektikleri bütün sıkıntılar günahlarına keffaret olduğu gibi, mallarına gelen zarar da sadaka hükmüne geçecektir. Demek musibetlerde dahi Cenâb-ı Hakk’ın şefkat ve merhameti tam hissedilir.

İslâm’ın öngördüğü şefkat bütün yaratıkları içine alacak kadar geniş ve kapsamlıdır. Anne babalar, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yetimler, kimsesizler, hastalar ve yoksullar başta olmak üzere bütün insanlara şefkat göstermenin yanı sıra, diğer bütün canlılara da şefkatli davranmak mü’minlerin görevidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder