Selef-i sâlihînin ve muhakkikîn-i ulemanın âsârları, çendan her derde kâfi ve vâfi bir hazine-i azîmedir; fakat bazı zaman olur ki, bir anahtar bir hazineden ziyade ehemmiyetli olur.
Çünki hazine kapalıdır; fakat bir anahtar, çok hazineleri açabilir.
Zannederim ki, o enaniyet-i ilmiyeyi fazla taşıyan zâtlar da anladılar ki: Neşrolunan Sözler, hakaik-i Kur'aniyenin birer anahtarı ve o hakaiki inkâr etmeye çalışanların başlarına inen birer elmas kılınçtır.
O ehl-i fazl ve kemal ve kuvvetli enaniyet-i ilmiyeyi taşıyan zâtlar bilsinler ki; bana değil, Kur'an-ı Hakîm'e talebe ve şakird oluyorlar.
Ben de onların bir ders arkadaşıyım.
Mektubat - 425
KISKANÇLIK
Kardeşlerim, enaniyetin işimizde en tehlikeli ciheti, kıskançlıktır.
Eğer sırf lillah için olmazsa, kıskançlık müdahale eder, bozar.
Nasılki bir insanın bir eli, bir elini kıskanmaz ve gözü, kulağına hased etmez ve kalbi aklına rekabet etmez.
Öyle de: Bu heyetimizin şahs-ı manevîsinde herbiriniz bir duygu, bir a'zâ hükmündesiniz.
Birbirinize karşı rekabet değil, bilakis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir.
Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir.
Sizlerde mühim ehl-i ilim de var.
Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur.
Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir.
Çabuk enaniyetini bırakmaz.
Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister.
Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler'in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.
Mektubat - 426
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder