4 Mart 2023 Cumartesi

YALAN VE YALANCILIK

 Lütfen buraya dikkat edelim.

Aşağıda gelen ayet çerçevesinde Said Nursî, kizbi (yani yalancılığı) nasıl şiddetle tel’in ediyor ve belirtiyor, hep beraber bakalım;

بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

“Münafıkların azabları, mezkûr cinayetleri arasında yalnız “kizb” ile alâkalandırılması, kizbin (yalanın) şiddet-i kubh ve çirkinliğine işarettir. Bu işaret dahi, kizbin ne kadar tesirli bir zehir olduğuna bir şahid-i sadıktır. ZİRA KİZB KÜFRÜN ESASIDIR. Kizb nifakın (münafıklığın) birinci alâmetidir. Kizb kudret-i İlahiyeye bir iftiradır. Kizb hikmet-i Rabbaniyeye zıddır. Ahlâk-ı âliyeyi (yüce ahlâkı) tahrib eden kizbdir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren ancak kizbdir. Âlem-i beşerin ahvalini fesada veren kizbdir. Nev’-i beşeri kemalâttan (bütün insanlığı kâmil olmaktan) geri bırakan kizbdir. Müseylime-i Kezzab ile emsalini âlemde rezil ü rüsvay eden kizbdir. İşte bu sebeblerden dolayıdır ki; bütün cinayetler içinde tel’ine, tehdide tahsis edilen kizbdir.” (İşaretü’l-İ’caz, 82)” buyurmuşlardır.

Şunu izah etmeye çalışıyorum;

Bizde, her platformda, en başta siyasette, ailede, pazarda, ticarette, esnaflıkta ve dile getiremediğimiz her alanda yalan, adeta mubahlaştırılmış ve hatta meşrulaştırılmıştır. Oysa yalan ve iftira bütün dinlerde ve insanlıkta en büyük bir suç, en büyük bir günah ve en büyük bir kabahattir.

Avrupa’da yalanın ne derece çirkin olduğunu ifade eden bir kaç canlı olay anlatayım şöyle ki;

Dıyarbakır’da ikamet eden arkadaşımızdan naklen şöyle bir olay anlatıldı. Bu arkadaşın bir hemşehrisi bir Avrupa ülkesine yerleşmiş ve orada yaşıyor. Aynı zamanda oradan da evlenmiş. Diyarbakır’daki arkadaşı Avrupa’ya gidince, arkadaşını aramış, bunun üzerine arkadaşı, onu alıp evine götürmüş. Misafir, eşin görünmüyor, evde yok mu? Diye sorduğunda; “Hiç sorma, boşandık.” demiş. Peki boşanmanıza sebep olan ne? diye sorunca da, şunları anlatmış, “Eşimle beraber Diyarbakır’a gelmek üzere yola çıktık. Orada bizdeki gibi ülke sınırlarında duvarlar, mayınlı tarlalar, dikenli kesici teller yok. Sadece sınırlarda yaya geçitlerine benzeyen, beyaz hatlar gibi çizgiler var ve oralarda sadece bir iki memur beklerler. İlgili sınıra gelince orada duran memur, “Arabanızın bagajında bir şey var mı?” diye sordu. Ben de hayır bir şey yok dedikten sonra, “buyur devam edin” dedi. Oradan biraz uzaklaşınca eşim lütfen arabayı sağa çeker misin dedi. Bende sağa çekip durunca, eşim arabadan indi ve arabanın bagajında o paket olduğu halde, sen “bir şey yoktur.” deyip memura yalan beyanda bulundun, seninle olan yolumu ayırıyorum, ben buradan dönüyorum, sana güle güle.” dedi.

Ve sonuç, bir yalan üzerinden boşanma ve bir yuvanın dağılması.

Her Müslümanım diyen birinin, bir yuvanın dağılmasına sebep olacak kadar, yalandan nefret eden bu kadının şu hareketinden ibret alması gerekir.

Aslında normal sıradan bir olay ama, bizim toplumlarda garip ve tuhaf karşılanabildiği için, yeri gelmişken bir hatıra daha aktarayım. Bunu da yeğenim anlatmıştı.

Yine bir Avrupa ülkesinde, otomobilleriyle seyrederken yol kenarında büyükçe bir manava giriyorlar. Sağa sola bakınıyorlar ortalıkta hiç kimse yoktur. Her eşyanın üstünde fiat etiketi ve orada hemen karşılarında büyükçe bir yazı notu, “Aldığınız eşyayı tartınız ve ücretini de şu sepete (kaba) atınız. Biz de aynen öyle yaptık. Haliyle o kapta başkalarının da attığı paralar vardı. Oradan ayrıldığımızda ne uzaklarda ve ne de yakınlarda hiç kimseye rastlamadık.

İşte demokrasisini geliştirmiş, ekonomik yönden ilerlemiş, halkını doyurmuş, aç ve sefalet yaşamayan toplumlarda hırsızlık olamayacağının en aşikâr ve en açık delili.

Bir kaç ay önce oturduğum binanın bodrum katının aydınlık penceresinin üzerindeki demir korkuluğu ile yine logar üzerindeki saçtan demirin çalındığını gördük. Bunu bir toplulukta anlattığımda bir kişi, benim de avlumun büyükçe demir kapısının sökülerek götürüldüğünü ifade etmişti.

Siz fakir-fukaranın, işsizin derdini ızdırabını anlamaz, açlığa ve sefalete terk ederseniz, elbette ki hırsızlık ve gasp olayları artar. Eşkıyalık, fısk-u fücür başını alır gider. Şahsen ümitsizlik telkin etmiş gibi olmak istemem ama, yevme’l-beter, yani gün be gün durumlar daha da kötü olacaktır ve gidişat o yönde hızla ilerliyor. Bütün emareler bunun açık göstergeleridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder