بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ى لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْ
Yani: "Ey insanlar!
Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var." mealindeki âyetin beş nüktesini dinle:
BİRİNCİ NÜKTE:
Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir.
Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir.
Çok yerlerde zikrettiğimiz gibi, dua üç nevidir:
Birinci nevi dua:
İstidad lisanıyladır ki; bütün hububat, tohumlar lisan-ı istidad ile Fâtır-ı Hakîm'e dua ederler ki: "Senin nukuş-u esmanı mufassal göstermek için, bize neşv ü nema ver, küçük hakikatımızı sünbülle ve ağacın büyük hakikatına çevir."
Hem şu istidad lisanıyla dua nev'inden birisi de şudur ki: Esbabın içtimaı, müsebbebin icadına bir duadır.
Yani: Esbab bir vaziyet alır ki, o vaziyet bir lisan-ı hal hükmüne geçer ve müsebbebi Kadîr-i Zülcelal'den dua eder, isterler.
Meselâ: Su, hararet, toprak, ziya bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duadır ki: "Bu çekirdeği ağaç yap, yâ Hâlıkımız!" derler.
Çünki o mu'cize-i hârika-i kudret olan ağaç; o şuursuz, camid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir.
Demek içtima'-ı esbab bir nevi duadır.
Mektubat - 299
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder