İMTİHAN MEYDANI – ASKERÎ MİSAFİRHANE
Dünya imtihan meydanı, vazife yeridir. Her canlının bir gün mutlaka tadacağı ölüm ise artık vazifenin, imtihanın bittiğini, mü’min için ücret alma zamanının başladığını haber verir.
Evet, dünya bir misafirhanedir. Gelen gider, istese de kalamaz. Kısacık misafirlik müddetini misafirhane Sahibinin kurallarına uygun bir şekilde geçirmek gerekir. En büyük mertebe olan “mertebe-i rızâ” ancak böyle bir bakış açısıyla kazanılabilir. Risale-i Nur’un satırları arasında yapılan dünya hayatı için “misafirhane-i askeriye” benzetmesi bu açıdan ibretlidir:
“Görüyorum ki, şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telâkki ile en büyük mertebe olan mertebe-i rızâyı çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına daimî bir elmasın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.
Evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir.
Bâki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.”
(Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, 9. Mektup)
HÜLÂSA
Misafirhanede kendini ev sahibi zanneden kişinin hâli ne kadar içler acısıysa, kırılmaya mahkûm şişelere elmas kıymeti veren bizlerin hâli de o kadar acıklı.
Rabbimiz, bizleri aldatan nefsimizle sağlam muhasebe etmeyi, ebedî elmaslar kıymetindeki uhrevî amellerle, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündeki fânî dünya işlerini birbirinden ayırtedebilmeyi nasip etsin.
Dünyada da ahirette de bahtiyar olmanın sırrı burada!
Beşinci Mesele:
Dünya madem fânidir.
Hem madem ömür kısadır.
Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur.
Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır.
Hem madem dünya sahipsiz değil.
Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri var.
Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır.
Hem madem “Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs’ahâ” [Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez. (Bakara Sûresi: 2:286)] sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur.
Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır.
Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.
Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyevîye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.
HAŞİYE: Bu ‘madem’ler içindir ki, şahsıma karşı olan zulümlere, sıkıntılara aldırmıyorum ve ehemmiyet vermiyorum. “Meraka değmiyor” diyorum ve dünyaya karışmıyorum.
Mektûbât, On Altıncı Mektub, s. 118
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder