Merhamet ile bizim âcziyetimizde bir kuvvet, fakrımızda bir kudret meydana gelir. Hamd olsun..
İnsan, bir çekirdek hükmündedir. Bu çekirdek, iman ışığıyla, İslâmiyet suyuyla beslenirse büyüyecek, gelişecek ve bununla beraber meyve verecektir. Ama nefis ve şeytanın telkinlerine uyarsa, çürüyecek ve esfel-i sâfilin derecesine düşecektir.
Hayvandaki duygular sınırlıdır. Ama insandaki duygular, lâtifeler sınırsızdır. Bundan dolayı, insan için sınırsız bir makam tayin edilmiştir. Âla-yı illiyîn ve esfel-i sâfilin..
Ayrıca insanın bu dünyaya gönderiliş sebebi lezzet almak değildir. Çünkü insan, geçmişten gelen elemler ve gelecekteki endişeler sebebiyle, dünya lezzetlerini alamaz hale gelir. İnsanın asıl gönderiliş sebebi, Hâlıkını tanımak, ona iman etmek ve ubûdiyet vazifesini yerine getirmektir.
İnsan, sırât-ı müstakîm üzere yaşamalıdır. Bunun yolu da Risale-i Nur’da beyan edildiği üzere, hikmetli, iffetli ve şecaatli yaşamaktan geçmektedir. Şecaat, cesaretini yerinde kullanmaktır; hikmet, hakkı hak, bâtılı bâtıl bilmektir; iffet ise helâle meyilli olmak ve harama uzak olmaktır.
İnsan, Allah’ın antika bir san’atıdır. Antika, eşsiz, benzersiz demektir. Yaratılmış ve yaratılacak insanlar içinde hiçbir insan yok ki diğer insanlardan farklı bir sîmaya ve farklı bir karaktere sahip olmasın. İşte Yaradan, böyle yaratır.
İnsanda öyle bir anahtar vardır ki, eğer bu anahtarı doğru kullanırsa, Allah’ın esmalarını tanıyabilir ve her yaratılanda Allah’ın esmalarını görebilir. Bu anahtar ene’dir. Ene, bizdeki kabiliyetlerin, güzelliklerin bize ait olmadığını, bizdeki güzelliklerin Rabbimizin isimlerinden bize verdiği bir emaneti olduğunu bize gösterir. Biz de bu güzelliklerden yararlanıp, Allah’ın isimlerini bulmaya çalışarak, mârifetullah ilmine geçebilirsek, imanımızı tahkîkiye çıkarabiliriz. Yoksa eneyi yanlış kullanırsak, Allah muhafaza, bizi firavunluğa kadar götürebilir.
ÖLÇÜ KAYBOLURSA,,,!
İslam’da tebliğden önce temsil gelir. İnanan insan inandığı dini anlatmadan önce kendi yaşamalıdır. Aksi halde anlatmaların tesiri çok zayıf kalır.
Çinli bir üreticinin söylediği şu söz inananların durumun anlatmak bakımından ne kadar acıdır:
“Müslüman iş adamları bize gelip almak istedikleri sahte ürünlerin üzerine uluslararası markaları yazmamızı istiyorlar. Ancak onları yemeğe götürdüğümüzde bize sunduğumuz yemeklerin helal olup olmadığını soruyorlar. Merak ediyorum İslam dininde sahtekârlık yapmak ve taklit ürün satmak helal mi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder