22 Temmuz 2022 Cuma

MÜLKÜN SAHİBİ

  DOKUZUNCU LEM'A: 

   Bakınız!

Âlem-i arz ve bütün cüz'iyat üstünde hâtem-i ehadiyet bulunduğu gibi, dağınık neviler ve muhit unsurlar üstünde de aynen o hâtem-i ehadiyet bulunur.

   Evet bir tarlaya tohum ekilmesinden anlaşılıyor ki, o tarla tohum sahibinin mülküdür.

Ve o tohum da, o tarla sahibinin malıdır.

Yani o buna, bu da ona şehadet ediyorlar.

   Kezalik kâinattaki masnuat, tohum gibidir.

Âlem ve anasır da tarla gibidir.

Her iki tarafın lisan-ı halleriyle ettikleri şehadete göre, masnuat ile âlem-i anasır, yani tohum ile tarla ve muhit ile muhat, (hep) bir Sâni'-i Vâhid'in yed-i tasarrufundadır.

Demek edna bir mahluka yapılan tasarruf-u hakikî ve zaîf bir mevcuda edilen tevcih-i rububiyet, âlem ve anasır kabza-i tasarrufunda bulunan Zâta mahsus olduğu gibi, herhangi bir unsurun da tedvir ve tedbiri, bütün hayvanat ve nebatatı kabza-i rububiyetinde tutup terbiye eden aynen o Zâta mahsustur.

İşte, hâtem-i tevhid dediğimiz budur.

Eğer bir şeye temellük etmeğe niyetin varsa, meydana çık, kendini tecrübe et, bak ne söylüyorlar!

En cüz'î bir ferd, "Ancak nev'imi yaratan beni yaratabilir." diyor.

Çünki efrad arasında misliyet vardır.

Ve arzın her tarafında dağınık bir surette bulunan en küçük bir nev', "Beni yaratabilen ancak arzı yaratandır" söylüyor.

   Arza bak ne söylüyor?

Sema ile aralarında alış-verişi bulunduğu için "Beni halkedebilen, ancak mecmu-u kâinatı halkeden Zâttır." diyor.

Çünki aralarında tesanüd vardır.

Mesnevi-i Nuriye - 17

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder