İnsan kendini tanımazsa yaratılış hakikatini kavrayamaz. Bu açıdan, “Nefsini bilen Rabbini bilir”denmiştir.
İlim, merhamet, adil olma gibi vasıfları taşıyan insanın fıtratında “Cahillik, zalimlik” gibi sıfatları da vardır. Allah (cc) insanı nihayetsiz hayra da şerre de kabiliyetli bir şekilde yaratmıştır. İnsan bu kabiliyetleri iman ve ibadet ile terbiye ederse yücelerin en yücesine çıkar, yok küfür ve günah ile çürütürse o zaman da aşağıların en aşağı tabakasına düşer. Kur’an insanı bir cihetle, "En güzel yaratılış sırrına sahip" şeklinde tavsif ederken, diğer bir yönüyle de "zalim ve cahil" diye niteliyor.
"Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif ettik; ama onlar bunu yüklenmek istemediler. Ondan korktular ve onu insan yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim, çok cahildir."
Allah(cc)’ı bilmek ilimlerin en büyüğüdür. Allah’ı bilmedikten sonra bütün bilgileri bilsen ne faydası olur ki?
Ebu Cehil’in asıl adı Amr bin Hişam’dı. Okuma yazma bilen ve kendi asrında tahsilli, bilgili biriydi ama İslam düşmanıydı. Bu açıdan İslam ona “Cehaletin babası” anlamında Ebu Cehil dendi. Allah’ı bilmedikten sonra ne bilirsen bil cehalettir, karanlıktır.
Sezai Karakoç’un çok güzel bir açıklaması var:
“Allah’ı kaybetmiş insan, neyi aramaktadır? Allah’ı aramayan insan, neyi bulacaktır? Kur’an’dan kaçan hangi kitaba inanacaktır? Resulü görmeyen hangi insanı örnek alacaktır? Cenneti elinden kaçıran cehennemden başka neyi kazanacaktır?”
Mide beyinden daha akıllıdır derler. Boş mide durumu hemen sahibine bildirirken, boş beyin boş olduğunun farkına bile varamaz. Sonuç ise cehalet ve mutluluktur zannıdır.
Sorgulamayan, analiz etmeyen, düşünmeyen, üretmeyen, sorumluluk üstlenmek istemeyen ve itiraz etmeyi bilmeyen bir insanın cehalet ve sahte mutluluk çukurunda bulunan kadavradan hiçbir farkı yoktur.
“Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfal, 22)
“Taassup, tarafgirlik şen’i bir zulümdür. Hakkı batıl, batılı hak gösterir. Kendi taraftarı olan eşkıyayı evliya, karşı taraftaki evliyayı eşkıya gösterir.” Bu şeytanın insana attığı belki de en büyük gollerden biridir.
Taassubun yakıcı kollarına yakalanmış kişiler kendi hırsızlarını, yolsuzluk yapanlarını görmez. Hâlbuki hırsızın sağcısı, solcusu, dincisi, dinsizi, İslamcısı, Kemalist’i olmaz. Herkesin başkasının hakkını yemeye alıştığı bir yerde, “Biraz da bizimkiler yesin; götürenler bizden olsun.” diyenlerin genlerinde de hırsızlık vardır.
Allah ile kandırmak ve Allah ile kandırılmak arasında fark yoktur ve ikisi de büyük günahtır. Müslüman, kalbini, aklını, zihnini Kur’an şuuru ile doldurarak, “Kandırmayacak ve kandırılmayacak” donanıma kavuşmalıdır.
İnanan insan inandığının gereğini yerine getirmekle mükelleftir. “Ey iman edenler iman edin.” Ayeti mü’minin şuurlu olmasını emreder. Mü’min sadece Allah’a kulluk yapar. Bunun için kimsenin kuklası, kulu kölesi olamaz. Kukla olduktan sonra iplerin kimin elinde olduğunun ne farkı var ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder