27 Haziran 2022 Pazartesi

HAYATA BAKIŞ VE KORKULARIMIZ

 

Korkuyorum, geleceğimden korkuyorum. Neye ne kadar hâkim olabiliyorum? Televizyonun düğmesini hangi gün gerektiği zaman kapatabildim? Namazı zamanında ve heyecan duyarak ne kadar kılabildim? Bol başaklı buğday tarlasına giren hayvanları kovalama heyecanıyla yatağından kalkan insan, sabah namazına da o heyecandan daha fazla kalkması gerektiğini anlatan benim de peki alarmdan sonra yan tarafa dönmeme ne demeli? Evlâdıma, eşime, işime ne kadar istikamet gösterebildim? Gözümü haramdan sakınma vacibini ne kadar yapabildim? İman hakikatlerini istikrarla ne kadar okuyabildim ve ne kadarını anlayıp yaşayabildim?

İmdat ya Rab! Ne oluyoruz? Bu araba nereye gidiyor? İçindeki sadece ben miyim? Yarınım nasıl olacak? İhtiyarlığım nasıl olacak? Çekecek veya çektirecek miyim? Ya ölümüm nasıl olacak? Beni neler bekliyor? Hâlâ dünyevî düşünceme esir olarak sorduğum şu soru beni kahrediyor: Kazandıklarımızın akıbeti ne olacak? Kime kalacak? Kıymetini bilecekler mi?

Nefsim, şeytanım ve çevrem beni bana ne kadar bırakacak ki? Düşman bir değil ki! Bazan üçü, dördü birden hücum ediyorlar. Rahmetli Prof. Dr. Saffet Solak’ın dediği gibi; muharremat, hevesat, şehvet ve şöhreti bırakmalıyım ki muvaffak olabileyim.

Ama imanım gereği katiyyen ümitsiz değilim. Bu kadar karanlık ve sıkıntılı gecemin elbette sabahı olacaktır. Bu sıkıntılı rüyalar elbette son bulacaktır. Çareyi ve derdi yaratan, çözüm ve derdi de yaratmıştır. Dert dışarıdan gelmediği gibi derman da dışarıdan gelmemektedir. O zaman içimize dönelim, enfüsî âlemimizde derûnî tahliller yapalım. Muhasebe ve murakabeler bizi doğru yola iletecek ümidindeyiz.

İnsanın önüne huzura götürecek iddiaları ile açılan yolda yürüyen insanoğlu, huzura erebildi mi? Erdi ise son andaki şikâyetler neyin nesi? Ölümü unutur ya da unuttururcasına icad edilen oyalamacalara ne demeli? Anlaşılan o ki bunlar da çözüm değil.

Yiğit düştüğü yerden kalkar hesabı, düştüğümüz noktayı iyi tesbit edip oradan ibret çıkarıp ayağa kalkmalıyız. Bırakarak boşluğa düştüğümüz, hâlimizin resmidir. Neyi bıraktık da boşluğa, huzursuzluğa düştük? Taptığımız ilâh, Allah olması gerekirken O’nun yerine ikâme ettiğimiz ilâhlara, hele hele sebeplere, korkulara, kaygılara ne demeli?

Hayatın geneline zaman zaman muhasebe adına yapılan bakış, çıkarılan ders yapılan hataların düzeltilmesi namına faydalı olacaktır. Hâdiseler karşısındaki âciz kalışımız, kuvvetliye ve ihtiyacın karşılanmasındaki fakir oluşumuz da zengin olana dayanma gerçekliğine götürür. Kendi gücünün yetmediği yerde devletin gücünü hisseden insanın duyduğu emniyet ve huzur, yaşanan bir vakıadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder