Bilim ve fen Allah’ın isimlerini tanıtır
İşte bilim dünyası bu kimlik krizini doğru bir şekilde çözdüğü zaman yaptıkları gerçek bir ilim olur. Tüm bilim ve fennin nihai hakikatleri olan Allah’ın güzel isimlerinin kanattaki tecellilerine ulaşarak bilim ve fennin hakiki hakikatlerine vasıl olurlar.
Bu husus 20. Sözde şöyle izah edilmiş:
“Herbir kemâlin, herbir ilmin, herbir terakkiyâtın, herbir fennin bir hakikat-i âliyesi var ki, o hakikat bir ism-i İlâhîye dayanıyor. Pek çok perdeleri ve mütenevvi tecelliyâtı ve muhtelif daireleri bulunan o isme dayanmakla, o fen, o kemâlât, o san’at kemâlini bulur, hakikat olur. Yoksa, yarım yamalak bir surette, nâkıs bir gölgedir.
Meselâ, hendese bir fendir. Onun hakikati ve nokta-i müntehâsı, Cenâb-ı Hakkın ism-i Adl ve Mukaddir’ine yetişip, hendese âyinesinde o ismin hakîmâne cilvelerini haşmetiyle müşahede etmektir.
Meselâ, tıp bir fendir, hem bir san’attır. Onun da nihayeti ve hakikati, Hakîm-i Mutlakın Şâfî ismine dayanıp, eczahane-i kübrâsı olan rû-yi zeminde Rahîmâne cilvelerini edviyelerde görmekle, tıp kemâlâtını bulur, hakikat olur.”
İşte bilim ve fen bu hakikatlere ancak kimlik problemini çözerek ulaşabilir. “Kainatı ve içindekileri kim yaptı ve yarattı?” sualini cevaplayarak üstünü örttüğü soruların cevaplarını bulabilir. Aksi taktirde bazı gaflet yollarına saparak aklını ve fikrini uyutur ve “yarım yamalak bir surette, nakıs bir gölgede” kendini avutmak zorunda kalır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder