"Ey insan!
Senin elinde bulunan nefis ve malın senin mülkün değil, belki sana emanettir.
O emanetin mâliki, herşeye kadîr, herşeyi bilir bir Rahîm-i Kerim'dir.
O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor.
Tâ senin için muhafaza etsin, zayi' olmasın.
İleride mühim bir fiat sana verecek.
Sen muvazzaf ve memur bir askersin.
Onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et.
Odur ki, muhtaç olduğun şeyleri sana rızk olarak gönderiyor ve senin tâkatin yetmediği şeylerden seni muhafaza eder.
Senin şu hayatının gayesi, neticesi; o Mâlik'in esmasına ve şuunatına bir mazhariyettir.
Sana bir musibet geldiği vakit, de: اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ
Yani: Ben mâlikimin hizmetindeyim.
Ey musibet!
Eğer onun izin ve rızasıyla geldin ise, merhaba, safa geldin!
Çünki elbette bir vakit ona döneceğiz ve onun huzuruna gideceğiz ve ona müştakız.
Madem herhalde bir zaman bizi hayatın tekâlifinden âzad edecektir.
Haydi ey musibet!
O terhis ve o âzad etmek, senin elinle olsun, razıyım.
Eğer benim emanet muhafazasında ve vazifeperverliğimi tecrübe suretinde sana emir ve irade etmiş, fakat sana teslim olmaklığıma izin ve rızası olmazsa; benim tâkatim yettikçe, emin olmayana Mâlikimin emanetini teslim etmem!" der.
İşte binden bir numune olarak, deha-yı felsefînin ve hüda-yı Kur'anînin verdikleri derslerin derecelerine bak.
Evet iki tarafın hakikat-i hali sâbıkan beyan edilen tarz ile gidiyor.
Fakat hidayet ve dalalette insanların dereceleri mütefavittir.
Gafletin mertebeleri muhteliftir.
Herkes her mertebede bu hakikatı tamamıyla hissedemez.
Çünki gaflet, hissi ibtal ediyor.
Ve bu zamanda öyle bir derecede ibtal-i his etmiş ki, bu elîm elemin acısını ehl-i medeniyet hissetmiyorlar.
Fakat hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle ve her günde otuzbin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıyla o gaflet perdesi parçalanıyor.
Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalalete gidenlere ve onları körükörüne taklid edip ittiba edenlere binler nefrin ve teessüfler!
Ey bu vatan gençleri!
Firenkleri taklide çalışmayınız!
Âyâ, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz?
Yok!
Yok!
Sefihane taklid edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i'dam ediyorsunuz.
Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettikçe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz!..
Çünki şu surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzadır!..
هَدٰينَا اللّٰهُ وَ اِيَّاكُمْ اِلَى الصِّرَاطِ الْمُسْتَق۪يمِ
Allah bizi de, sizi de sırat-ı müstakime eriştirsin.
Ayet-Hadis - 312
Lemalar - 119
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder