Ey insan!
Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?
Otuzikinci Söz'ün âhirinde denildiği gibi: Dünyanın bin sene mes'udane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemaline mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelal'in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.
Mübtela ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbublarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, onun cilve-i cemalinin ve hüsn-ü esmasının bir nevi gölgesi ve bütün Cennet, bütün letaifiyle bir cilve-i rahmeti ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizablar ve cazibeler, bir lem'a-i muhabbeti olan bir Mabud-u Lemyezel'in, bir Mahbub-u Lâyezal'in daire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennet'e çağrılıyorsunuz.
Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.
Hem şu kelime şöyle müjde veriyor, diyor ki: Ey insan!
Fenaya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz!
Siz fenaya değil, bekaya gidiyorsunuz.
Ademe değil, vücud-u daimîye sevk olunuyorsunuz.
Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsunuz.
Sahib ve Mâlik-i Hakikî'nin tarafına gidiyorsunuz ve Sultan-ı Ezelî'nin payitahtına dönüyorsunuz.
Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz.
Firaka değil, visale müteveccihsiniz.
Mektubat - 228
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder