Mağduriyetlere alakalı bir yazıya bir okuyucumuz şöyle feryad ediyordu; “Bunca zulümler gâyretullaha dokunur diyorsunuz, hani nerede?”
Millet olarak öyle bir travma yaşıyoruz ki yapılan zulümlere güç yetmediğinden, geçmiş kavimlere ve zalimlere bir itab-ı İlahî olarak gelen musibetleri bekler olduk neredeyse..
Gerçi etrafımızda kaynayan ateş kazanı, depremler, yangınlar, sel felaketi bir ikâzın ayak sesleri olarak değerlendirilmiyor değil.
Risale-i Nur bu mevzuya;
“Ezzalimine” deyip “Tehdidleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i semaviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine Kavm-i Âd ve Semud ve Firavun’un başlarına gelen azablar ile baktırıyor ve mazlum ehl-i imana İbrahim (as) ve Musa (as) gibi enbiyanın necatlarıyla teselli veriyor”a dikkat çekiyor.
Cenab-ı Hak, imhal eder ancak ihmal etmez. Yani mühlet verir, cezasız bırakmaz. Bir ferdin hayatında görüldüğü gibi, kavimlerinin serencamında da bu kanun caridir.
Bazen bir topal bir sineğin, bazen karıncaların istilası, gâh ses uğultusu, gâh suların gâleyana gelmesiyle, Cenab-ı Hak bir unsurunu o masiyete bir bela olarak istihdam eder. Kısacası Allah’ın muti askerleri çok olup, bizim kısır fehmimize göre üç beş musibetle sınırlı değildir.
Rivayet edilir ki, Bermekî Hanedanlığı’nda önemli bir makamda görev yapan bir zat yaptıklarının neticesinde oğluyla beraber zindana atılır. Oğlu babasına sorar:
“Babacığım! Onca izzet ve saltanattan sonra, aklımıza gelmeyen başımıza geldi, adi bir suçlu gibi zincire vurulup hapse atıldık, der! Bunun üzerine babası:
“Evladım! Mazlumun duası geceleri Allah’a ulaşmak için hızla yol alırken, biz gaflete daldık. Bu zevk ü sefanın, saltanatın, demir yumruğun hep böyle süreceğini zannettik. Fakat mazlumun duasının er geç Allah’a varacağını hesaplayamadık. Hâlbuki Allah hiç bir şeyden gafil değildir.”
Evet, canlar yanmış; “mazlumun ahı indirir şâhı” gibi feryatlar arşa değer. Ancak biz belayı davet etmeyelim. Cenab-ı Hak hikmeti gereği “Zalim Allah’ın kılıcıdır, onunla intikam alır, sonra da ondan intikam alır” deyip, sabır ve dua ile bekleyelim.
Yoksa; “Öyle musibetten kaçınız ki; geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlûmlar da içinde yanar.” (Enfal: 25)
Asıl mesele zulme taraf olmaktır.
“Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla, manen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir.”
“Böyle umumî musibetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri –kısm-ı a’zamı– tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def’ olur.”
Duaya devam; “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk etme Allah’ım!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder