5 Nisan 2021 Pazartesi

ZAMANIN HAKİKATLİ BİR ALİMİ OLMAK

 "Bir sene bu risâleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakîkatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı mânevîsi var; şüphesiz o şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir.”1

Yirmi Birinci İhlâs Lem’asında geçen bu bahis ile ilgili şu tasnifâtları yapabiliriz:

1- Risale-i Nurları bir sene anlayarak ve kabul ederek okuyanlar bu zamanın hakîkatli bir âlimi olmak gibi bir liyâkate sahip olabiliyorlar. Hem de maddî şahıslara intisab etmeden bu şerefe kavuşuyorlar. Ancak “Ben Risale-i Nur’u bir yılda okudum ve tam anladım” iddiası alâmet-i gurur olabilir. Öyleyse buradan farklı bir mânâya yönelmek gerekir kanaatindeyim.

2- Risâle-i Nurlara muhatap olanlar bir yılda risâleleri eğer okusa, ancak anlamasa da yine kayıpta değiller. Çünkü Risale-i Nur’un bir şahs-ı mânevisi var. O şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir. İşte o sahs-ı mânevîye tebâiyet sırrı olan ihlâs, sadâkat ve tesanüd hasletleri çok önem arz ediyor.

3- Bu hizmette belki herkes her yere ulaşamıyor olabilir. Ancak o şahs-ı mânevî bir âlim ise, ki öyle, her bir Nur Talebesi o insan-ı kâmil unvanına lâyık şahs-ı mânevî-i vücudun bir uzvu, azası ve hassesi sayılıyor. Birileri yazıyor, birileri koşuyor, birileri okuyor, birileri anlatıyor, birileri neşrediyor, birileri ilanât yapıyor, birileri, birileri, birileri… Yani her bir uzuv, diğer uzuvların mütemmimi oluyor ve vazîfelerini tekemmül ettiriyor. Öyleyse o şahs-ı mânevîye dâhil olan talebeler; Kevser-i Kur’âniye havuzunda hâsıl olan bütün hasenelere ihlâs, sadakat ve tesanüd sıfatları ile sahip olabiliyor.

4- Bizler her meselede liyakât sahibi değiliz. Olmamız da mümkün değil. O halde Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi bütün liyâkatleri ve hizmetleri bünyesinde topluyor. O zaman her birimizin yaptığı hizmet, hepimizin hizmeti oluyor. Böylece “kevser-i Kur’ânî” dediğimiz havuza hep birlikte sahip oluyoruz.

5- Birileri yazmaktan çok şey kazanmazken, birileri de yazamamaktan çok şey kaybetmiyor. Birileri neşretmekten, ilânât yapmaktan, okumaktan ve anlatmaktan çok sevap kazanmadığı gibi bunları yapamayanlar da çok sevap kaybetmiyor. Medrese-i Nuriyeyi beklemek, dershanenin temizliğini yapmak da o kevser-i Kur’âniyeye dehâlet için, ihlâslı olmak ve kardeşlerin fazîletleri ile ruhen yaşamak ve onları o makâmda, fazîlette en ileride görmek olan isâr hasleti bizlere yetmelidir.

6- Bütün güzellikler şahs-ı mânevînin; bütün kusurlar ise şahıslarındır. Haseneler nûrâniyet sırrı ile temessül eder ve herkes aynasının parlaklığı nispetinde (ihlâs-ı taamme sırrıyla) o nûrdan istifâde eder. Nûrânî hizmetlerde durum böyledir. Ancak kebâirler kesif olduğu için onlar in’ikâs etmez. Bizler Risale-i Nurların şahs-ı mânevîsine muhatap olduğumuz için orada biriken bütün sevaplara bitamâmihâ muhatab olabiliriz. O şahs-ı mânevîyeye hatalar, kusurlar ve günahlar sirayet etmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder