28 Nisan 2021 Çarşamba

OKUMAYANLAR KİTABA DÜŞMANDIR

 Ortaçağ’da ilme, imana ve medeniyete düşman olanlar, insanların kitaplarla ilgisini kesmek için harplerle şehirleri işgal etmişler, kütüphaneleri imha etmişlerdir. Ahirzamanda ise, “harpler”in yerini “harfler” aldı. Kütüphaneler harflerle harab edildi, kitaplar harflerle imha edildi. İslâm’ın en kapsamlı hafızasını teşkil eden kütüphanelerin hafızaları bir günde silindi. İslâm harflerinin yerine ikame edilen Lâtin alfabesi ile, kitapların dili bağlandı, okumak isteyenlerin gözlerine perde çekildi. Bin yıllık bir ilim ve kültür hazinesi, bir günde sıfırlandı.

Fakat “Kitap” sahipsiz değildi. Kitabın Sahibi, “Doğrusu Kitabı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz.” diyordu. (Hicr Sûresi, 9) Zaman ahirzaman olduğu için, “Hatem-ül Enbiya’ nın” (asm) “Hatem-ül Varisi” olan “Zamanın Müceddidi Bediüzzaman” ortaya çıkmış, imanın elmas kılıcı ile “Kitap’ın” etrafındaki inkâr ve küfür kalelerini yıkmıştı. “Evham ve hayalât bulutlarını” dağıtarak ilim ve hakikat yüklü eserler telif ederek, perdelenmiş olan hakikat güneşinin tekrar görünmesini sağlamıştı. “Risale-i Nur” denilen bu eserler, kâinat kitabının tecümesinden ibaretti. Nur’un gözlüğü bakan herkes, her varlığın bir kitap olduğunu görüyor, onu okumak için de bir ilim tahsil etmeye ihtiyaç duymuyordu. İster âlim olsun, ister âmi olsun, herkes bu kitaptan bir şeyler okuyabiliyor, istidadına ve ihtiyacına göre istifade ediyordu.

Bir bahçeye bakan bir insan, her yaprağın bir harf, her çiçeğin bir kelime, her dalın bir sayfa, her ağacın bir kitap olduğunu görüyordu. Risale-i Nur, kâinata mâna-i harfi ile bakmayı öğretiyordu. Yani eserden eser sahibini, san’attan san’atkârı, Kitaptan kâtibini gösteren bir pencere açarak her şeyin içini, özünü, hakikatini gösteriyordu. Nur’un gözlüğü ve imanın gözü ile bakanların nazarı, röntgen ışınları gibiydi. Risale-i Nur’u okuyanlar, âdeta kâinatın röntgenini çekiyordu.

Kitap okumanın da, yazmanın da yasak olduğu, kâğıtların saklandığı, mürekkeplerin yok edildiği, yazanların ve okuyanların zindanlara atıldığı bir devirde, âdeta “kanlar mürekkep, deriler kâğıt” olmuş, Risale-i Nurlar altı yüz bin nüsha elle yazılmıştı. Buna ehl-i dünyanın, akıl erdirmesi mümkün değildi. Kitap aşkı, hiçbir engel tanımıyordu. Dağda, bağda, zindanda, zifiri karanlık gecelerde bodrumlarda, kitaplar yazılıyor, nüshalar çoğaltılıyordu.

İşte bu eserler sayesinde yeniden kitaba saygı ve okumaya sevgi gelişti. Gençler, ihtiyarlar, kadınlar, çocuklar, harıl harıl kitap okumaya başladılar. Her hane bir dershane oldu, vatan sathı bir mektep haline geldi. Kur’ân-ı Kerîm ve Risale-i Nur, en çok okunan kitaplar oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder