Bediüzzaman Kastamonu sürgünündeydi 1936 dan itibaren altı yıl orada kalmış ve her faninin dayanamayacağı çileler ve işkenceler içinde yaşamıştı Özellikle Avni Doğan isimli vali hem kendisine hem de o ecdat yadigarı şehre ızdırap veriyordu
Yol ve park yapmak bahanesiyle çok değerli tarihi eser yerle bir ediliyordu Mezarlıklar,camiler,dergahlar,tekkeler yani bütün bir tarih düşmanca yok ediliyordu .
Asil ve mübarek bir hanedanın oğlu Hilmi bey bu olanları önleyebilmek için çok uğraşıyordu.
Ama etkili zatlara laf anlatmak imkansızdı tahrip etmekte kararlıydılar.
Hilmi bey sonunda valiyi öldürmeye kara vermişti. Silah temin etti plan yaptı.Artık bu iş için ruhen de hazırdı. Bu düşüncelerle dalgın olarak gidiyordu.Yolu Bediüzzaman’ın yaşadığı iki odadan ibaret evin önüne düştü.Tam o esnada bir cam tıkırsı duydu. İrkilerek başını kaldırdı. Pencereden bakan Bediüzzaman eliyle işaret ederek onu çağırıyordu.
Hayırdır inşâallah dedi. Bu yaşlı hoca beni niçin çağırıyor ne diyecek acaba.
Merdiveni merak içinde çıktı .
Bediüzzaman elinde “Tahmidiye” duasını ona vererek kendisi için bundan bir tane yazmasını istiyordu
Bu isteğe pek bir mana verememişti. Ama kolaylıkla yapacağı bir işdi. Peki dedi.O gece saatlerce çalışıp duayı yazdı, yazarken iç dünyası değişti.Yazıyı bitirip okuduğu zaman ise artık bir adam öldürücek değil bir karınca bile ezemeyecek haldeydi.
O zaman anladı ki duayı Bediüzzaman için değil kendisi için yazmıştı .
Artık öldürmeye değil diriltmeye talip bir NUR talebesiydi
(Kaynak: Başkasının Günahına Ağlayan Adam)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder