Gafil olan insan, kendi vazifesini terkeder, Allah'ın vazifesiyle meşgul olur.
Evet insan, gafletten dolayı iktidarı dâhilinde kolay olan ubudiyet vazifesinin terkiyle, zaîf kalbiyle rububiyet vazife-i sakîlesinin altına girer, altında ezilir.
Ve aynı zamanda bütün istirahatını kaybetmekle âsi, şakî, hain adamların partisine dâhil olur.
Evet insan bir askerdir.
Askerlik vazifesi başka, hükûmetin vazifesi başkadır.
Askerlik vazifesi talim, cihad gibi din ve vatanı koruyacak işlerdir.
Hükûmetin vazifesi ise, erzakını, libasını, silâhını vermektir.
Binaenaleyh erzakını temin için askerliğe ait vazifesini terk edip ticaretle -meselâ- iştigal eden bir asker, şakî ve hain olur.
Bu itibarla insanın Allah'a karşı ubudiyet, vazifesidir.
Terk-i kebair takvasıdır.
Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır.
Amma gerek nefsine, gerek evlâd ve taallukatına hayat malzemesini tedarik etmek Allah'ın vazifesidir.
Evet madem hayatı veren odur.
O hayatı koruyacak levazımatı da o verecektir.
Yalnız, hükûmetin asker için ofislerde cem'ettiği erzakı askerlere taşıttırdığı, temizlettirdiği, öğüttürdüğü, pişirttirdiği gibi, Cenab-ı Hak da hayat için lâzım olan levazımatı küre-i arz ofisinde yaratıp cem'ettikten sonra, o erzakın toplanmasını ve sair ahvalini insana yaptırır ki, insana bir meşguliyet, bir eğlence olsun ve atalet, betalet azabından kurtulsun.
Ey insan!
Rahm-ı maderde iken, tıfl iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, seni pek leziz rızıklar ile besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı verecektir.
... Hülâsa:
Allah'ı ittiham etmekle işini terk edip Allah'ın işine karışma ki nankör âsiler defterine kaydolmayasın.
(Mesnevi-i Nuriye - 224)1
- Fıkra
Zamanın birinde padişah ve sadrazam normal bir köylü gibi giyinip ülkelerini gezerlermiş.Yol üstünde bir çobana rastlamışlar.Çoban uzaktan bunların padişah ve sadrazam olduğunu anlamış. Hemen yanındaki kuzuyu kesmiş ve pişirip padişah ve sadrazama ikram etmiş.
Bunun üzerine padişah neden bizim için kuzuyu kestin demiş.
Çoban ise ev sahibinin işine karışılmaz diye padişaha bir tokat atmış.
Padişah buna çok sinirlenmiş ama iyi kalpli biri olduğu için çobana bir şey yapmamış.
Padişah ve sadrazam saraya vardıklarında biz bu çobandan nasıl intikam alırız diye düşünmeye başlamışlar.Günlerce düşündükten sonra
Sadrazam demiş ki: Devletlim biz bu çobanı yemeğe davet edelim.Yemek bittikten sonrada siz tabakları kırarsınız bunun üzerine o da napıyorsunuz der. Siz de ev sahibinin işine karışılmaz deyip ona aynı şekilde bir tokat atarsınız.
Padişah bu fikri sevmiş ve çobanı saraya yemeğe davet etmiş. Çoban da bu daveti kabul etmiş ve saraya gelmiş.Bir güzel yemeğini de yemiş.Yemek bittikten sonra padişah tabakları kırmaya başlamış. Çoban hiç ses etmemiş.Sadrazam demiş ki: Aaa padişaha bak tabakları kırıyor ne kadar ayıp demiş. Buna sinirlenen çoban : Ev sahibinin işine karışılmaz diye sadrazama da iyi bir tokat atmış.Böylece ev sahibinin işine karıştıkları için hem padişahı hem vezirini güzel bir tokatlamış.Bizlerin bundan çıkaracağı bir ders olmalı,demekki bizleri ilgilendirmeyen işlere bilhasa misafirlikte ev sahibinin işine karışmamalıyız. Ev sahibinden tokat yemek istemiyorsak misafir olduğumuzu unutmamalıyız...
Kısacası dünyada da misafir olduğumuza göre malında mülkünde sahibi olan Allah'ın işine de karışmamalıyız.
Dipnot: 1.Mesnev-i Nuriye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder