29 Eylül 2025 Pazartesi

TAKVA VE AMELİ SALİH

  İ'lem Eyyühel-Aziz!

   Ey nefis!

Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir.

Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir.

Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur.

Çünki onlar da senin gibi âciz kullardır.

Maahâzâ ikinci şıkkı takib etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir.

Evet bir maslahat için sultana müracaat eden adam, sultanı irza etmiş ise, o iş görülür.

Etmemiş ise halkın iltimasıyla çok zahmet olur.

Maamafih yine sultanın izni lâzımdır.

İzni de rızasına mütevakkıftır.

Mesnevi-i Nuriye - 185

27 Eylül 2025 Cumartesi

MENFİ MİLLİYETÇİLİK

 Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anasır ve kabail-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman telakki etmek, öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez.

Âdeta bir sineğin ısırmaması için, müdhiş yılanlara arka çevirip, sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle; büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa'nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip belki manen onlara yardım edip, menfî unsuriyet fikriyle şark vilayetlerindeki vatandaşlara veya cenub tarafındaki dindaşlara adavet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehaliki ile beraber; o cenub efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın.

Cenubdan gelen Kur'an nuru var, İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur.

   İşte o dindaşlara adavet ise; dolayısıyla İslâmiyete, Kur'ana dokunur.

İslâmiyet ve Kur'ana karşı adavet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adavettir.

Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye, iki hayatın temel taşlarını harab etmek; hamiyet değil, hamakattır!

Mektubat - 323

25 Eylül 2025 Perşembe

HIRS ZARAR VERİR,SABIR İSE MÜŞKİLATIN ANAHTARI

 Sabır müşkilâtın anahtarıdır ki,

اَلْحَر۪يصُ خَائِبٌ خَاسِرٌ ٭ وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ(Hırs zarara sebeptir.Sabır ise müşkilatın anahtarıdır) sözleri

durub-u emsal hükmüne geçmiştir.

Demek Cenab-ı Hakk'ın inayet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir.

Çünki sabır üçtür:

   Biri: 

   Masiyetten kendini çekip sabretmektir.

Şu sabır takvadır, اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ sırrına mazhar eder.

   İkincisi: 

   Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir.

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ ٭ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ

şerefine mazhar ediyor. Ve sabırsızlık ise Allah'tan şikayeti tazammun eder.

Ve ef'alini tenkid ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar.

Evet musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve zaîf insan ağlar; fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı.

Hazret-i Yakub Aleyhisselâm'ın

اِنَّمَٓا اَشْكُوا بَثّىِ وَ حُزْن۪ٓى اِلَى اللّٰهِ

demesi gibi olmalı.

Yani: Musibeti Allah'a şekva etmeli, yoksa Allah'ı insanlara şekva eder gibi, "Eyvah!

Of!" deyip, "Ben ne ettim ki, bu başıma geldi" diyerek, âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, manasızdır.

   Üçüncü Sabır: 

   İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor.

En büyük makam olan ubudiyet-i kâmile canibine sevkediyor.

Mektubat - 280

ŞEKVA DEĞİL ŞÜKÜR

 ONSEKİZİNCİ DEVA:

   Ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta!

Şekva, bir haktan gelir.

Senin bir hakkın zayi' olmamış ki şekva ediyorsun.

Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var, yapmadın.

Cenab-ı Hakk'ın hakkını vermeden, haksız bir surette hak istiyorsun gibi şekva ediyorsun.

Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekva edemezsin.

Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan bîçare hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin.

Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak!

Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan a'malara bak!

ALLAH'a şükret.

Evet nimette kendinden yukarıya bakıp şekva etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki şükretsin.    Bu sır bazı risalelerde bir temsil ile izah edilmiş.

İcmali şudur ki: Bir zât, bir bîçareyi, bir minarenin başına çıkarıyor.

Minarenin her basamağında ayrı ayrı birer ihsan, birer hediye veriyor.

Tam minarenin başında da en büyük bir hediyeyi veriyor.

O mütenevvi hediyelere karşı ondan teşekkür ve minnettarlık istediği halde; o hırçın adam, bütün o basamaklarda gördüğü hediyeleri unutup veyahud hiçe sayıp şükretmeyerek yukarıya bakar.

Keşke bu minare daha uzun olsaydı, daha yukarıya çıksaydım, ne için o dağ gibi veyahud öteki minare gibi çok yüksek değil deyip şekvaya başlarsa, ne kadar bir küfran-ı nimettir, bir haksızlıktır.

Öyle de:

   Bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp, yüksek bir derece-i nimet kazandığı halde, bazı ârızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû'-i ihtiyarıyla veya sû'-i istimaliyle elinden kaçırdığı veyahud eli yetişmediği için şekva etmek, sabırsızlık göstermek, aman ne yaptım böyle başıma geldi diye rububiyet-i İlahiyeyi tenkid etmek gibi bir halet; maddî hastalıktan daha musibetli, manevî bir hastalıktır.

Kırılmış el ile döğüşmek gibi, şikayetiyle hastalığını ziyadeleştirir.

Âkıl odur ki:

لِكُلِّ مُص۪يبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ

sırrıyla teslim olup sabretsin; tâ o hastalık, vazifesini bitirsin gitsin.

Lemalar - 215

23 Eylül 2025 Salı

RAFET ÖZCAN KİMDİR ?

 Yapay Zeka tarafından düzenlenmiştir.

👨‍👩‍👧‍👦 Rafet Özcan: Ailesine Rehberlik Eden Gönül Babası

🧔 Bir Baba Olarak Rafet Özcan

Rafet Özcan, yalnızca bir öğretmen, şair veya yönetici değil; aynı zamanda ailesine yön veren, kalbiyle yol çizen bir baba ve aile reisidir. Evlatlarının hem dünyasına hem ahiretine rehber olmaya çalışan; örnek davranışıyla, sabrı ve merhametiyle onlara ışık tutan bir şahsiyettir.

Şefkatli bir baba: Çocuklarına sadece maddi imkânlar değil, değer, dua ve güven bırakır.

Sözle değil hâl ile öğreten: Aile içinde ahlaki rehberlik yaparken; kırmadan, ezmeden, yumuşak ama kararlı bir duruş sergiler.

Eşiyle uyum içinde yürüyen: Evliliğini bir yol arkadaşlığı ve sabır seferberliği olarak görür.

“Ev, sadece barınılacak yer değil; dua edilen, sevgiyle yaşanılan bir sığınaktır” der.

📖 Aile Reisi Olarak İlke ve Değerleri

İstişare: Ailede her bireyin fikrine kıymet verir. Kararları ortak akıl ile alır.

Sabır: Karşılaştığı zorluklarda öfkeyle değil, tefekkürle yaklaşır.

Sorumluluk: Hem maddi hem manevi anlamda ailesinin yükünü severek taşır.

Dua: En büyük gücün kalpten edilen dua olduğuna inanır. Ailesine ettiği dualar yazılarında da hissedilir.

✍️ Kelimeleriyle Ailesine Dua Eden Bir Baba

Rafet Özcan’ın yazılarında ve şiirlerinde aile teması sık sık geçer. Bir baba olarak sadece koruyucu değil, aynı zamanda gönül inşa edici bir rol üstlenir. Çocuklarının gönlüne tohum eker, eşinin kalbine emek verir.

🌿 İşte Rafet Özcan’ın aile reisi olarak on özelliği:

1. Sevgi Dolu – Aile bireylerine her zaman kalpten gelen bir sevgiyle yaklaşır, gönülleri ısıtır.

2. Fedakâr – Kendi ihtiyaçlarını geri plana atıp, ailesinin huzuru ve mutluluğu için çabalar.

3. Şefkatli – Özellikle torunlarına karşı, merhamet ve ilgiyle dolu bir yüreğe sahiptir.

4. Adaletli – Aile içinde hakkaniyeti gözetir; kimseyi kayırmadan herkese eşit davranır.

5. Rehber – Çocukları ve torunlarına doğru yolu göstermekten, onlara örnek olmaktan geri durmaz.

6. Saygılı – Eşine, çocuklarına ve gelinlerine daima hürmet ve incelik gösterir.

7.Sorumluluk Sahibi – Ailenin yükünü üstlenir, güvenilir bir dayanak noktası olur.

8. Hoşgörülü – Farklı düşüncelere ve davranışlara anlayışla yaklaşır, sabrı elden bırakmaz.

9. Manevî Önder – İnanç, ahlâk ve değerleriyle ailesine yol gösterir, örnek bir duruş sergiler.

10. Birleştirici – Aile bireylerini bir araya getirir, sevgiyi çoğaltır, huzuru daim kılar.

“Bir baba, evladına en güzel mirası; temiz bir isim, helal bir lokma ve güzel bir dua ile bırakır.”

🟢 Sonuç olarak:

Rafet Özcan, ailesine karşı duyduğu sorumluluğu; kalbiyle hisseden, aklıyla yöneten, duasıyla koruyan, kelimeleriyle güzelleştiren örnek bir baba ve aile reisidir.

22 Eylül 2025 Pazartesi

MAKBUL DUA NASIL OLUR ?

    Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?

   Elcevab: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı.

Çünki bazı şerait dâhilinde dua makbul olur.

Şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir.

Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli.

Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur.

Hem

بِظَهْرِ الْغَيْبِ

  yani "gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur dualarla dua etmek.

Meselâ:

اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْئَلُكَ الْعَفْوَ وَ الْعَافِيَةَ ل۪ى وَ لَهُ فِى الدّ۪ينِ وَ الدُّنْيَا وَ الْاٰخِرَةِ

رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَ قِنَا عَذَابَ النَّارِ

gibi câmi' dualarla dua etmek; hem hulus ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhâssa sabah namazından sonra; hem mevâki'-i mübarekede, hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-i icabede; hem şuhur-u selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem ramazanda, hususan leyle-i kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i İlahiyeden kaviyyen me'muldür.

O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur.

Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.

Mektubat - 279

20 Eylül 2025 Cumartesi

İSLÂM KARDEŞLİĞİ

    İŞTE EY MÜ'MİNLER!

Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz?

Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır.

Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı?

O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var.

Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal'an: Uhuvvet-i İslâmiyedir.

Bu kal'a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..

Mektubat - 269

EY EHLİ İMAN DİKKAT ET !

    Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm'ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev'-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.

   EY EHL-İ İMAN!

Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız!

İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz.

Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.

Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir.

Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa; bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.

İşte ey ehl-i iman!

İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.

Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa,

اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا

düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..

Mektubat - 270

17 Eylül 2025 Çarşamba

HAKİKİ VE MECAZİ RIZIK

 Evet rızk ikidir:

   Biri hakikî rızıktır ki, onunla yaşayacak.

Bu âyetin hükmü ile o rızk, taahhüd-ü Rabbanî altındadır.

Beşerin sû'-i ihtiyarı karışmazsa, o zarurî rızkı her halde bulabilir.

Ne dinini, ne namusunu, ne izzetini feda etmeğe mecbur olmaz.

   İkincisi: Rızk-ı mecazîdir ki, sû'-i istimalât ile hâcat-ı gayr-ı zaruriye hâcat-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belasıyla tiryaki olup, terkedemiyor.

İşte bu rızk, taahhüd-ü Rabbanî altında olmadığı için; bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır.

Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, bazan alçak insanların ayaklarını öpmek kadar manen bir dilencilik vaziyetine düşmek, bazan hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesat-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz menhus malı alır.

Hem bu fakr u zaruret zamanında, aç ve muhtaç olanların elemlerinden ehl-i vicdana rikkat-i cinsiye vasıtasıyla gelen teellüm; o gayr-ı meşru bir surette kazandığı para ile aldığı lezzeti, vicdanı varsa acılaştırıyor.

Böyle acib bir zamanda, şübheli mallarda, zaruret derecesinde iktifa etmek lâzımdır.

Çünki

اِنَّ الضَّرُورَةَ تُقَدَّرُ بِقَدْرِهَا

sırrıyla: Haram maldan, mecburiyetle zaruret derecesini alabilir; fazlasını alamaz.

Evet muztar adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez.

Belki, ölmeyecek kadar yiyebilir.

Hem yüz aç adamın huzurunda, kemal-i lezzet ile fazla yenilmez.

   İktisad, sebeb-i izzet ve kemal olduğuna delalet eden bir vakıa:

   Bir zaman, dünyaca sehavetle meşhur Hâtem-i Tâî, mühim bir ziyafet veriyor.

Misafirlerine gayet fazla hediyeler verdiği vakit, çölde gezmeye çıkıyor.

Bakar ki: Bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş; cesedine batıyor, kanatıyor.

Hâtem ona dedi: "Hâtem-i Tâî, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet veriyor.

Sen de oraya git; beş kuruşluk bu çalı yüküne bedel, beş yüz kuruş alırsın." O muktesid ihtiyar demiş ki: "Ben, bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım.

Hâtem-i Tâî'nin minnetini almam." Sonra, Hâtem-i Tâî'den sormuşlar: "Sen kendinden daha civanmerd, aziz, kimi bulmuşsun?" Demiş: "İşte o sahrada rast geldiğim o muktesid ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmerd gördüm."

Lemalar - 142

15 Eylül 2025 Pazartesi

TORUN SEVGİSİ

 Torunların Sevgiye İhtiyacı var...!

Torunların kalbi küçücük görünür ama aslında kocaman bir sevgiye muhtaçtır. Çocuk, sevgiyle beslenir; şefkatle büyür. Nasıl ki beden için ekmek ve su gerekli ise, ruh için de sevgi aynı derecede gereklidir.

Dede ve babaannenin sevgisi, torun için sadece bir kucaklama değil; güvenin, huzurun ve aidiyetin sembolüdür. Bir sarılma, bir tebessüm, bir dua, torunun kalbinde silinmez izler bırakır. Bu sevgi, onun ilerideki hayatında merhametli ve vicdanlı bir insan olmasına vesile olur.

Ne yazık ki bazen çocuklar bu sevgiden mahrum bırakılabilir. Oysa torunların gönlü pamuk gibidir; sevgiyle yoğrulmaya, şefkatle şekillenmeye ihtiyaç duyar. Sevgi gören çocuk huzurlu, sevgiden mahrum kalan ise daima arayış içinde olur.

Bu yüzden torunlara verilecek en büyük miras, mal-mülk değil; gönülden taşan saf sevgidir.

“Torun kalbi, şefkatle yeşeren bir fidan gibidir; sevgiyle sulanmazsa kurur, ilgiyle büyütülmezse boy veremez.”

Torunlarımızı bu sevgiden mahrum edecek tavır ve davranışlardan kaçınalım.Anne babalar başta olmak üzere, tüm akraba  ve dostlar, mümkün olduğu ölçüler içerisinde bu sevgiden çocukları mahrum bırakmayalim.Yaşlı çiftlerin, yani dede ve babaannelerin kırılgan gönüllerini okşayarak onların makbul dualarını almaya çalışalım.

Şunu unutmayalım ki, Allah'ın rızası anne babanın rızasına bağlıdır.Belaların def'i rızıkta bereket o yaşlı anne baba sayesindedir.

Zira bu hususta Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı belalar üstünüze sel gibi gelirdi.

Demek ki belaları define sebep olan o yaşlı ana ve babalardır.Bu ihtiyar ana babaların dualarını alalım onların hayat ve mutluluk kaynağı olan torun sevgisinden onları mahrum bırakmayalım.Unatmayalım ki, bir gün gelecek sizlerde aynı konumda olacaksınız.İnsan ne ekerse onu biçer nasıl davranırsa onun karşılığını aynı şekilde görür.Allah tüm yavrularımızı her türlü kötülüklerden korusun.Amin

14 Eylül 2025 Pazar

MÜ'MİNLER KARDEŞTİR

  Dördüncü Düstur: 

   Ehl-i kin ve adavet hem nefsine, hem mü'min kardeşine, hem rahmet-i İlahiyeye zulmeder, tecavüz eder.

Çünki kin ve adavet ile nefsini bir azab-ı elîmde bırakır.

Hasmına gelen nimetlerden azabı ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir, nefsine zulmeder.

Eğer adavet hasedden gelse, o bütün bütün azabdır.

Çünki hased evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır.

Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.

   Hasedin çaresi:

   Hâsid adam, hased ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün.

Tâ anlasın ki; rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fânidir, muvakkattır.

Faidesi az, zahmeti çoktur.

Eğer uhrevî meziyetler ise, zâten onlarda hased olamaz.

Eğer onlarda dahi hased yapsa; ya kendisi riyakârdır, âhiret malını dünyada mahvetmek ister veyahut mahsudu riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.

   Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup kader ve rahmet-i İlahiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor.

Âdeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor.

Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar.

Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.

   Acaba, bir gün adavete değmeyen bir şey'e, bir sene kin ve adavetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder, bozulmamış hangi vicdana sığar?

Halbuki mü'min kardeşinden sana gelen bir fenalığı, bütün bütün ona verip, onu mahkûm edemezsin.

Çünki evvelâ, kaderin onda bir hissesi var.

Onu çıkarıp o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.

Sâniyen, nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adavet değil, belki nefsine mağlub olduğundan acımak ve nedamet edeceğini beklemek.

Sâlisen, sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör; bir hisse de ona ver.

Sonra bâki kalan küçük bir hisseye karşı en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlub edecek afv ve safh ile ve ulüvvücenablıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun.

Yoksa sarhoş ve divane olan ve şişeleri ve buz parçalarını elmas fiatıyla alan cevherci bir Yahudi gibi, beş paraya değmeyen fâni, zâil, muvakkat, ehemmiyetsiz umûr-u dünyeviyeye; güya ebedî dünyada durup ebedî beraber kalacak gibi şedid bir hırs ile ve daimî bir kin ile mütemadiyen bir adavetle mukabele etmek, sîga-i mübalağa ile bir zalûmiyettir veya bir sarhoşluktur ve bir nevi divaneliktir.

   İşte hayat-ı şahsiyece bu derece muzır olan adavete ve fikr-i intikama, -eğer şahsını seversen- yol verme ki kalbine girsin.

Eğer kalbine girmiş ise, onun sözünü dinleme.

Bak, hakikatbîn olan Hâfız-ı Şirazî'yi dinle: دُنْيَا نَه مَتَاعِيسْت۪ى كِه اَرْزَدْ بَنِزَاع۪ى

   Yani: "Dünya öyle bir meta' değil ki, bir nizâa değsin." Çünki fâni ve geçici olduğundan kıymetsizdir.

Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz'î işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın!..

Hem demiş:

آسَايِشِ دُو گ۪يت۪ى تَفْس۪يرِ اِينْ دُو حَرْفَسْتْ

بَادُوسِتَانْ مُرُوَّتْ بَادُشْمَنَانْ مُدَارَا

   Yani: "İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârane muamele etmektir."

Mektubat - 266

12 Eylül 2025 Cuma

RAFET İSMİ VE ANLAMI

 Rafet İsminin Anlamı Ve Kökeni Nedir?

"Rafet" isminin kökeni Arapça’dır. Arapça'da "refat" kelimesi, "yükseklik" veya "kalkınma" anlamında kullanılır. Bu isim, hem maddi hem de manevi açıdan yüksek bir konumu ifade eder. İslam kültürlerinde, "Rafet" ismi, başarı ve üstünlük ile ilişkilendirilir ve taşıyıcısına bu nitelikleri kazandırır.

Rafet İsminin Karakter Özellikleri

"Rafet" ismini taşıyan kişiler genellikle liderlik niteliklerine sahip, hedef odaklı ve başarılı kişilikleriyle tanınır. Yüksek bir başarı ve kariyer hedefi ile hareket ederler. Aynı zamanda manevi açıdan da yüksek bir anlayış ve derinlik gösterirler. Çevrelerine güven ve ilham verirler, ve genellikle sosyal ortamlarda etkili bir izlenim bırakırlar.

Rafet İsminin Harf Analizi

R: Azim ve kararlılığı simgeler. Hedeflerine ulaşma konusunda yüksek disipline ve kararlılığa sahiptirler.

A: Enerjik ve iyimser bir kişiliği temsil eder. Sosyal ortamlarda kendilerini rahatça ifade edebilirler.

F: Güçlü bir analitik düşünme yeteneği ve yenilikçi yaklaşımlar ifade eder. Sorunları çözme ve yeni fikirler üretme yetenekleri yüksektir.

E: Yaratıcı ve analitik bir doğayı ifade eder. Estetik ve yenilikçi düşünme yeteneklerine sahiptirler.

T: Kararlılığı ve düzeni simgeler. Planlı ve hedef odaklı hareket ederler.

"Rafet" ismi, yüksek başarı ve manevi derinliği temsil eden bir isim olarak dikkat çeker. Taşıyıcısına hem sosyal hem de manevi olarak yüksek bir konum kazandırır ve çevresine ilham verici bir etki sağlar.

R.Özcan

Not:Bu bilgiler Google'den alınmıştır.

NİÇİN OKUMALIYIZ ?

 1. İnsan dünyaya bilmeden geldiği ve okuyarak insan olduğu için…

2. Allah’ın verdiği akıl ve zekâyı öldürmemek, geliştirmek ve parlatmak için…
3. İnsanın meyvesinin bilgi olduğu, bilginin de okumakla kazanıldığı için…
4. İnsan ruhu ve duyguları okuyarak terbiye olduğu ve geliştiği için…
5. Kendimize, ailemize, çevremize ve ailemize faydalı olmak için…
6. Hayalimizi terbiye etmek ve faydalı hayaller kurabilmek için…
7. Ufkumuzu açmak, önümüzü görmek ve geleceğe bakmak için…
8. Kendimizi ve çevremizi tanımak ve doğru iletişim kurmak için…
9. Hayatımızı kolaylaştıracak olan teknik ve teknolojiden faydalanmak için…
10. Zekâ yaşının takvim yaşı ile beraber büyümesi için…
11. İnsanın yaşaması yemeğe, insanlığı okumaya bağlı olduğu için…
12. İki ayak üzerinde gezen ölüler olmamak için…
13. Kör olmamak, ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı bilebilmek için…
14. Beynimizin ve zekâmızın sınırlarını ve ne kadar güçlü olduğumuzu bilmek için…
15. Çevremizin, internet ve televizyonun her türlü kötü telkinlerinden kurtulmak için…
16. Geleceğin bilgi çağı olduğunu bilerek geleceğe ayak uydurmak için…
17. Hiçbir dostun bize kitaptan daha faydalı olmadığını bildiğimiz için…
18. Yalnızlıktan, can sıkıntısından ve stresten kurtulmak için…
19. İnsanları ve dünyayı anlamak, anlam katmak için…
20. Akıl ve hayalimizin sınırlarını dünyadan daha geniş hale getirmek için…
21. Hayatımıza anlam katmak, ömrümüzü uzatmak ve faydalı kılmak için…
22. Ahlakımızı yüceltmek ve toplumun ahlak ve kültürüne katkı yapmak için…
23. Derslerimizde başarılı olmak, okuduğumuzu daha hızlı anlamak için…
24. Daha iyi bir yaşama layık olabilmek için…
25. Hayatımızın önüne konan binlerce engeli kolayca aşabilmek için…
26. Günahlarımızdan uzaklaşmak ve Allah’a daha yakın olabilmek için…
27. Efendi, hanımefendi ve beyefendi olabilmek için…
28. Topluma örnek iyi bir insan olabilmek için…
29. Yüce Rabbimizi tanımak ve onun sevgisini kazanabilmek için…
30. Sevgili peygamberimizin tavsiyelerine uymak ve sevgisini kazanmak için…

ALLAH KORKUSU

 Allah’tan Korkmuyor Musun?

Hz. Ömer (r.a.)’in İbretlik Uyarısı

Hz. Ömer (r.a.) hilafet yıllarında zaman zaman tebdil-i kıyafetle halkın arasına karışır, onların hâlini, derdini görmek isterdi. Bir gün yine Medine dışına çıktığında bir çobanın develerini otlattığını gördü. Sürüde iri yarı, güçlü bir devenin ayaklarının bağlı olduğunu fark etti. Çobana sordu:

“Bu devenin ayaklarını neden bağladın?”

Çoban şöyle cevap verdi:
“Bu deve çok azgın, sürüdeki diğer develere saldırıyor, zarar veriyor. Onun için ayaklarını bağladım.”

Hz. Ömer devenin yanına yaklaşıp kulağına eğildi ve şu sözleri fısıldadı:

“Ey deve, Allah’tan korkmuyor musun da başkalarına eziyet ediyorsun? Unutma, sen de bir gün öleceksin.”

Aradan bir ay geçti. Hz. Ömer yine aynı yerden geçerken, o iri yarı devenin iyice zayıflayıp, hastalandığını gördü. Çobana sordu:

“Bu deveye ne oldu, neden bu kadar perişan?”

Çoban dedi ki:
“Ey Müminlerin Emiri, bir ay önce buradan geçen bir yolcu bu devenin kulağına bir şeyler söyledi. O günden beri yemeden, içmeden kesildi. Ne azgınlık kaldı ne saldırganlık… Şimdi sadece perişan hâlde.”

Bir deve bile, ‘Allah’tan korkmuyor musun?’ ikazıyla kendine geliyor, yaptığı zulümden, haksızlıktan vazgeçiyor. Peki biz insanlar, ne zaman kendimize geleceğiz?

Bugün İslâm âlemine baktığımızda; zulüm, adaletsizlik, fitne, kin ve nefret eksik olmuyor. Hutbeler okunuyor, vaazlar yapılıyor ama dinleyenlerin kalbinde, bir devenin gösterdiği incelik bile oluşmuyor.

Eğer gerçekten Allah korkusu kalplere işlerse;
✅ Zengin, fakirin hakkını yemez.
✅ Güçlü, zayıfı ezmez.
✅ Zulüm yerini adalete, kin yerini muhabbet ve kardeşliğe bırakır.

Ama kalpler katılaşmışsa, taş gibi olmuşsa, onları ancak Kur'an’ın nuru ve onun bu çağdaki en büyük tefsirlerinden olan Risale-i Nur yumuşatabilir.

Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi:

“Mesleğimiz Sahabe mesleğidir.”

Çünkü Risale-i Nur, Asr-ı Saadet’in ruhunu ve temiz iklimini bu karanlık zamanlara taşıyan bir rahmet pınarıdır.

Allah’tan korkalım ki, insanlığımızı kaybetmeyelim!

Rafet Özcan






ÖFKE VE ŞİDDET NASIL ÖNLENİR ?

 Öfke ve şiddet insanın kendini kontrol edememesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur.Çoğu zaman kişinin zarar görmesine yol açar.Şeytan ve nefis akıl ve iradeden ziyade hisleri harekete geçirir.Hislerle hareket eden insan mantıklı düşünüp müsbet hareket edemez.Burada kişinin inancı önemli rol oynar.

Ahirete imanın önemi;

Bedüzzaman hazretleri Asay-ı Musa eserinde, ahiret inancının önemini şu şekilde izah etmektedir;

Eğer iman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse güzel ahlâkın esasları olan ihlas, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlahî, sevab-ı uhrevî yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riya, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır.

Zahirî asayiş ve insaniyet altında, anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder; o hayat-ı şehriye zehirlenir.

Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kavîler zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar.

   Buna kıyasen, memleket dahi bir hanedir ve vatan dahi bir millî ailenin hanesidir.

Eğer iman-ı âhiret bu geniş hanelerde hükmetse birden samimi hürmet ve ciddi merhamet ve rüşvetsiz muhabbet ve muavenet ve hilesiz hizmet ve muaşeret ve riyasız ihsan ve fazilet ve enaniyetsiz büyüklük ve meziyet o hayatta inkişafa başlarlar.    Çocuklara der: "Cennet var, haylazlığı bırak." Kur'an dersiyle temkin verir.

   Gençlere der: "Cehennem var, sarhoşluğu bırak." Aklı başlarına getirir.

   Zalime der: "Şiddetli azap var, tokat yiyeceksin." Adalete başını eğdirir.

   İhtiyarlara der: "Senin elinden çıkmış bütün saadetlerinden çok yüksek ve daimî bir uhrevî saadet ve taze, bâki bir gençlik seni bekliyorlar.

Onları kazanmaya çalış." Ağlamasını gülmeye çevirir.

   Bunlara kıyasen cüz'î ve küllî her bir taifede hüsn-ü tesirini gösterir, ışıklandırır.

Nev-i beşerin hayat-ı içtimaiyesiyle alâkadar olan içtimaiyyun ve ahlâkiyyunların kulakları çınlasın!

   İşte iman-ı âhiretin binler faydalarından işaret ettiğimiz beş altı numunelerine sairleri kıyas edilse kat'î anlaşılır ki iki cihanın ve iki hayatın medar-ı saadeti yalnız imandır.(Asa-yı Musa)

Rafet Özcan

11 Eylül 2025 Perşembe

NİÇİN OKUMUYORUZ?

 Günümüzde bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolaylaşmışken, maalesef okuma alışkanlığımız giderek azalıyor. “Niçin okumuyoruz?” sorusu, sadece bireysel bir eksiklik değil; çağımızın karmaşık bir yansımasıdır. Bu yazıda, okumanın önündeki engelleri ve çözüm yollarını gönül gözüyle ele alacağız.

İş yoğunluğu, sosyal sorumluluklar, dijital dünyanın cezbediciliği derken, zaman hızla elimizden kayıp gidiyor. Kendimize ayırdığımız vakitler ise hızla azalıyor. Oysa her gün sadece on beş dakikamızı bir kitaba ayırmak, ruhumuza nefes aldırır, dünyamızı genişletir.

Okumanın faydasını anlamak, okumaya karşı içten bir sevgi beslemek gerekir. Ancak çoğu zaman ne okuyacağımızı bilemeyiz; elimizdeki kitaplar ya bizi sarmayan ağır metinlerdir ya da ilgimizi çekmeyen konulardan oluşur. İlgi alanımıza uygun, canlı ve akıcı eserlerle dost olmak, okumaya dönüşür.

Okuma, küçük yaşlarda kazanılması gereken bir alışkanlıktır. Ne yazık ki günümüzde çocuklarımızı erken yaşta ekranlara teslim ediyoruz. Oysa çocuklukta kurulmamış bu alışkanlık, büyüdükçe yerini başka eğlencelere bırakıyor. Okumak bir sevda, her gün küçük adımlarla beslenmesi gereken bir yoldur.

Teknolojinin Çekiciliği

Sosyal medya, oyunlar, hızlı ve kısa içerikler… Hepsi insanı kolayca sarar, sabırsızlaştırır. Kitap ise sabır ister, dikkat ister. Bu ikisi arasındaki mücadelede, okuma çoğu zaman geri planda kalır. Fakat teknolojiyi tamamen reddetmeden, onu dengeli kullanmak, okumayı hayatımızda yaşatmak mümkündür.

Okuma sevgisi aileden başlar, okulda desteklenir, toplumda büyür. Eğer evimizde, çevremizde kitaplara değer verilmezse, çocuklarımızda okuma alışkanlığı gelişmez. Toplum olarak okuma kültürünü canlandırmak, sevgiyle teşvik etmek boynumuzun borcudur.

Günün küçük dilimlerinde dahi okumaya zaman ayırın.

İlgi duyduğunuz konuları keşfedin, kendinize en yakın kitapları seçin.

Okuma ortamınızı rahat, sakin ve güzel hale getirin.

Kitapları paylaşın, kitap sohbetleri yapın, okuma gruplarına katılın.

Teknolojiyle dost olun; sesli kitap ve e-kitaplarla yeni yollar keşfedin.

Çocuklarınız için rol model olun; onların ilk öğretmeni sizsiniz.

“Okumamak, kendi dünyamızın sınırlarını çizmek demektir. Kitaplar ise o sınırları kaldıran, ufkumuzu genişleten anahtarlardır. Her gün bir sayfa açalım; ruhumuz o sayfalarda taze bir nefes alsın.”

R.Özcan

CENNET VE CEHENNEM

 "Cennet ucuz değil,cehennem dahi lüzumsuz değil."

İfadeden de anlaşılacağı gibi; ucuz olmayan cennettir. Yani cennete gitmek için iman lazım, ibadet lazım, fedâkarlık lazım, nefis ve şeytan ile mücadele lazımdır. Lakin cehenneme gitmek için bunları terk etmek, yani amele teşebbüs etmemek kâfidir. Bu sebeple insanların ekserisi kolay olan cehenneme koşuyor.

İkinci husus; Cehenneme götüren ameller, daha meşakkatli ve pahalıdır. Lakin nefis ve şeytan noktasından cehenneme götüren ameller cennete götüren amellerden daha cazip, daha çekicidir. Binaenaleyh insanlar o sıkıntılı ve pahalı günahlar içinde menhus bir lezzet ve cazibedar bir heves bulduğu için, severek içine atlıyor.

Kumar, içki, sefahet gibi günahlar içinde nefsi cezbeden süflî lezzetler bulunurken; namaz, oruç ve zekât gibi ameller meşakkatli olduğu için nefse ağır geliyor. Bu itibarla nefsine mağlup olan insanlar için cennete götüren amellerde meşakkat varken, cehenneme götüren amellerde bir cazibedarlık ve tiryakilik vardır.

Cennetin ucuz olmaması; nefsi mağlup etmek ve nefse ağır gelen amelleri işlemek noktasındandır.

KAYGI, GÜVENSİZLİK VE KORKU BİR HASTALIKTIR

 Kaygı, güvensizlik ve korku aslında insanın fıtratında olan duygulardır. Normal seviyede olduklarında koruyucu bir işlev görürler:

Kaygı, bizi tedbir almaya yönlendirir.

Korku, tehlikeden uzaklaştırır.

Güvensizlik, bizi dikkatli olmaya iter.

Ama bu duygular sürekli, yoğun ve kontrol edilemez bir hale geldiğinde bir çeşit ruh sağlığı sorununa dönüşebilir. Buna modern tıpta genellikle anksiyete bozuklukları denir.

Belirtileri:

Sebepsiz yere iç sıkıntısı, huzursuzluk

Gelecekle ilgili aşırı endişe

Kalp çarpıntısı, terleme, titreme, nefes darlığı

Sürekli kötü bir şey olacakmış hissi

Sosyal ilişkilerden kaçınma

Çare ve Tedavi Yolları

Psikolojik yöntemler

Bilişsel davranışçı terapi (olumsuz düşünceleri fark edip değiştirmeyi öğretir)

Nefes egzersizleri, gevşeme teknikleri

Düzenli uyku ve günlük rutin

İlaç tedavisi

Psikiyatrist kontrolünde gerekirse antidepresan veya kaygı giderici ilaçlar kullanılabilir.

Manevi destek

Dua, tefekkür, tevekkül gibi manevi yönelişler kalbe huzur verir.

Allah’a güvenmek (tevekkül) kaygıyı hafifletir: “Başımıza gelen her şey Allah’ın izniyledir.” düşüncesi güven duygusunu artırır.

Hayat tarzı:

Düzenli yürüyüş, spor, dengeli beslenme

Sosyal ilişkileri güçlendirmek

Fazla kafein, alkol gibi kaygıyı artırıcı maddelerden uzak durmak

📌 Özetle: Kaygı, korku ve güvensizlik doğal duygulardır, fakat aşırı hale geldiklerinde anksiyete bozukluğu gibi bir rahatsızlık oluşturabilir. Çaresi; profesyonel destek (psikolog/psikiyatrist), yaşam tarzı düzenlemeleri ve manevi dayanıklılığı güçlendirmektir.

Hem manevi, hem de bedensel olarak rahatlamanı sağlayacak iki uygulama:

🌸 1. Manevi Destek – Dua

Kaygı ve korku anında okunabilecek kısa ve etkili bir dua:

“Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hû, aleyhi tevekkeltü ve Huve Rabbül-arşil-azîm.”
(Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül ettim. O, yüce arşın Rabbidir.)

➡ Bu dua kalbe güven verir, tevekkülü güçlendirir. Gün içinde birkaç defa tekrarlayabilirsin.

Ayrıca, sabah-akşam “Âyet-el Kürsî” okumak da çok faydalıdır.

🌬️ 2. Beden ve Zihin İçin – Nefes Egzersizi

Kaygı bastığında, kalbin hızlı çarptığında şu egzersizi yap:

Dik bir şekilde otur.

Burnundan 4 saniye boyunca derin nefes al.

Aldığın nefesi 2 saniye tut.

Ağızdan 6 saniye boyunca yavaşça ver.

Bunu 5–10 kez tekrar et.

➡ Bu yöntem, beynine “tehlike geçti” mesajı gönderir ve kaygıyı azaltır.

Kaygıyı azaltmak için günlük uygulanabilecek küçük bir program . Bu program hem manevi destek, hem de bedensel/ruhsal rahatlama içeriyor:

🌅 Sabah (Güne Başlarken)

Uyanır uyanmaz:

“Elhamdülillah, yeni bir güne ulaştım.” diyerek şükret.

Âyet-el Kürsî ve 3 İhlas – 1 Fatiha oku.

Nefes egzersizi: 5 tekrar yap (4-2-6 yöntemi).

Kısa yürüyüş: 10-15 dakika (mümkünse açık havada).

☀️ Öğle (Günün Ortasında)

Öğle namazından sonra veya kısa bir mola anında:

“Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hû…” duasını 7 defa tekrar et.

Derin nefes alıp verirken “Rabbim bana yeter.” diye içinden geçir.

Su içmeyi unutma. (Kaygı susuzlukla artabilir.)

Gerekiyorsa kısa bir 15 dk. şekerleme/istirahat yap.

🌆 Akşamüstü (Yorgunluk Zamanı)

20 dakika yürüyüş veya hafif egzersiz (beden enerjiyi boşaltır, kaygıyı azaltır).

Sevdiğin biriyle kısa sohbet et, yalnız kalmamaya çalış.

Kafein ve ağır yemeklerden uzak dur.

🌙 Gece (Uyku Öncesi)

Yatsı namazından sonra:

Âyet-el Kürsî, Felak, Nas, İhlas sûrelerini oku.

Ellerini yüzüne sürerek kendine manevi bir kalkan oluştur.

3 derin nefes alarak “Bugün elimden geleni yaptım, gerisini Allah’a havale ettim.” de.

Yatmadan önce sakin bir kitap sayfası veya kısa tefekkür (ör. gökyüzüne bakıp Rabbini anmak).

Telefon ve haberlerden uzak dur.

📌 Bu küçük programı düzenli uygularsan hem bedensel kaygı belirtilerin (çarpıntı, nefes darlığı) azalır, hem de kalben güvenin ve huzurun artar.