28 Temmuz 2022 Perşembe

VELİNİMETLERİMİZ

 İnsanoğlu yaratılıştan sahip olduğu fıtrî meyli sebebiyle, bir arada yaşamaya mecbur olur. Her işimizde olduğu gibi, sosyal hayatımızda da rehberimiz olan Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Hakim’de, “Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır.

Allah bilendir, haberdardır.” (Hucurat Sûresi 13) buyrularak, sosyal hayatın gerekliliği ve bunun hikmetlerine işaret edilmiştir. Atalarımız, “Altın kaplı gümüş, eşikliye muhtaçtır” özsözüyle, insanların birbirlerine olan ihtiyacının insan hayatının “olmazsa olmaz” şartlarından birisi ve en önemlisi olduğunu vurgulamıştır. Tabiî ki insanlığın yaratılıştan sahip olduğu topluluk bilinci aile, millet ve insanlık âlemi şeklinde şubelere ayrılmıştır.

Biz, bugünkü yazımızda bu şubelerden, keyfiyet ve kıymetçe en ehemmiyetli şube olan aile müessesesi ve hususan bu müessesenin, bir cihette temel direkleri olan, velinimetlerimiz, şefkat timsâli analarımız ve fedakârlık timsâli babalarımızdan söz edeceğiz.

Analar, Anadolu’ya bile isim olan analarımız. Karşılıksız sevginin, candanlığın, şefkat ve merhamet abidesi, Rabbimizin en kıymetli emaneti olan varlıklarımız. Kültürümüze, “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz”, “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” sözleriyle tat katan, göz nurlarımız analarımız. Başımızın tacı, gönlümüzün ilâcı, dert ortağımız, halden anlayanımız kısacası her şeyimiz analarımız ve dahi babalarımız.

Sosyal çöküntülerin ve huzursuzluğun hat safhaya ulaştığı günümüzde, ferdî ve sosyal hayatta “ideal insan, ideal aile ve ideal toplum” anlayışlarını doğru ve en yüksek seviyede eserlerinde seslendiren Büyük Kur’ân Müfessiri Bediüzzaman, Risâle-i Nur Külliyatı’nın birçok yerinde, hususan Hanımlar Rehberi’nde aileyi, toplumun korunması en elzem temeli ve en muhkem bir kalesi sayar. Hatta onu insanlığın ebediyen mesut olacağı va’d-i İlâhî olan cennete teşbih ederek, “Herkesin hanesi küçük bir cennetidir” der.

Kur’ân medeniyetinin cennete teşbih ederek yücelttiği aile müessesesini, Batı medeniyeti tahrip ederek, aileden başlayarak, bir sârî hastalık gibi, toplumu esir alan yozlaşmanın yegâne müsebbibi olmuştur. Tabiî ki bu yozlaşmadan milletimizin aile yapısı ve çocuklarımız da kötü nasibini almıştır. Türkiye’nin 1950’li yılları öncesinde Avrupa’nın dans ve diğer sefahat ve levhiyâtını ülkemize getirip milleti dinden uzaklaştırıp, zorla millete dayattırarak gençliğin ahlâkını tahrip edenlerin, tahribat levhaları bütün canlılığıyla tarihin kara sayfalarında yer almakta ve Ebedî Hesap Günündeki finalini beklemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder