“Ben karanlıklı koridorlarda yolumu kaybetmiş bir insanım. Dört beş sene önce bir büyük günah işledim. İki senedir düzenli namaz kılıyorum. Geçen sene nurları tanıdım. Sizin neşriyatlarınıza aboneyim. Altı senelik kazâ namazlarım var. Helâlleşmem gereken bir çok insan var. İnsan olduğum için utanıyorum. Böyle bir günahla yarın mahşerde Allah’ın huzuruna nasıl varacağım? Bunalımlara giriyorum. Çok pişmanım. Tahmin edemediğiniz kadar. Dayanamıyorum. Hak ettiğim cezâyı çekmek istiyorum.
*******************
Ne büyük bir pişmanlık ve ne büyük bir “hakka dönüş kararlılığı” içerisindesiniz. Sizin bu hakka dönüşünüzü ve günahlardan kaçışınızı tebrik etmemek elde değil. Bu itirafınız, bu pişmanlığınız, bu Allah’a dönmek isteyişiniz, bu kendinizi ve nefsinizi ithamınız, bu cezâ çekmek yoluyla da olsa Allah’ın rızâsını talebiniz, bu mahşerde Allah’ın önünde yüzleşmekle ilgili mahcûbiyetiniz, aslında birer tevbeden ve Allah’ın affına sığınmaktan ibârettir.
Dînimizde ümitsizlik yoktur. Allah Erhamü’r-Râhimîn’dir, Settâru’l-Uyûb’tur, Gâfir’uz-Zenb’tir.
Yüce kitabımızda Cenâb-ı Hak buyurur ki: “Muhakkak Ben, tevbe eden, îmân eden, amel-i sâlih işleyen ve hidâyet üzere olan için Gaffâr’ım (çok mağfiret ediciyim).”
İnsanın, ömür ve gençliğinde bir çok yanlış ve bâtıl tercihlere girdiğini; sonunda ise elinde elem verici günahlar, zillet verici elemler ve dalâlet verici vesveselerden başka bir şey kalmadığını hatırlatan Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, Gaffâr isminin günahların varlığını gerektirdiğini, fakat kulun Fâtır-ı Zülcelâl’in dergâh-ı rahmetinde kusurunu itiraf etmesinin önemli olduğunu; kusurunu itiraf ederek istiğfâr edenin şeytanın şerrinden kurtulacağını, Allah’a sığınacağını ve affa müstehak olacağını; Gaffâr, Settâr, Tevvâb ve Vehhâb isimlerinin tevbeyi ve affı istediklerini kaydeder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder