5 Nisan 2020 Pazar

BİRİNCİ REMİZ

Sâni'-i Zülcelal herbir nevi mevcudatın mahiyetini birer model ittihaz ederek ve nukuş-u esmasıyla kemalât-ı san'atını göstermek için; herbir şey'e hususan zîhayata, duygularla murassa' bir vücud libasını giydirerek, üstünde kalem-i kaza ve kaderle nakışlar yapar; cilve-i esmasını gösterir.
Herbir mevcuda dahi, ona lâyık bir tarzda bir ücret olarak; bir kemal, bir lezzet, bir feyz veriyor.
 ﻣَﺎﻟِﻚُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ ﻳَﺘَﺼَﺮَّﻑُ ﻓِﻰ ﻣُﻠْﻜِﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ

sırrına mazhar olan o Sâni'-i Zülcelal'e karşı hiçbir şey'in hakkı var mıdır ki, desin: "Bana zahmet veriyorsun.
Benim istirahatımı bozuyorsun." Hâşâ!
Evet mevcudatın hiçbir cihette Vâcibü'l-Vücud'a karşı hakları yoktur ve hak dava edemezler; belki hakları, daima şükür ve hamd ile, verdiği vücud mertebelerinin hakkını eda etmektir.
Çünki verilen bütün vücud mertebeleri vukuattır, birer illet ister.
Fakat verilmeyen mertebeler imkânattır.
İmkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir.
Ademler ise, illet istemezler.
Nihayetsize illet olamaz.
Meselâ madenler diyemezler: "Niçin nebatî olmadık?" Şekva edemezler; belki vücud-u madenîye maz ahar oldukları için hakları Fâtırına şükrandır.
Nebatat niçin hayvan olmadım deyip şekva edemez, belki vücud ile beraber hayata mazhar olduğu için hakkı şükrandır.
Hayvan ise niçin insan olmadım diye şikayet edemez, belki hayat ve vücud ile beraber kıymetdar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır.
Ve hâkeza kıyas et.

(Yirmidördüncü Mektub/1.Makam/1.Remiz)
Mektubat - 285

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder