25 Mayıs 2024 Cumartesi

İMAN,VİCDAN VE ADALET

 “Dicle kenarında bir kurt kaparsa bir koyunu,

Gelirde adl-ı İlahî sorar Ömer’den onu.” Diyen ve yönetim ve sorumluluk endişesiyle gözüne çoğu zaman uyku girmeyen Ömer’den söz etmemek ve ihmal etmek olmaz.

Uzak diyarlardan, araştırma ruhuna sahip bir gayr-i müslim, Medine’ye varıp Hz. Ömer’i görmek ister. Medine’ye dahil olduğunda rast geldiği ilk kişiye Ömer’i sorar.

Ömer’in, mütevazi bir çalışma yeri vardır. Oraya vardıklarında O’nu yerinde görmezler. Zira o an yerinde yoktur. Nerede görebileceklerini sorduklarında;

Arada bir yorgunluğunu gidermek ve bir nebzecik dinlenmek üzere kenar mahalleden, dışa doğru uzayıp giden, filancanın sakin hurma bahçesine gider, demişlerdi.

Bunun üzerine rehberin refakatinde misafir adam, anılan bahçeye gelirler. Uzaktan birinin kılıcını ağaca astığını ve uzun uzadıya yatıp uyuduğunu görürler.

Refakatçi adam, “Ha işte Ömer oracıkta uzanmış uyuyor! ” Deyince; yabancı adam hayretle; “Ama bu ıssız yerde, bu koca devleti yöneten Ömer’in yanında ne bir bekçi ve ne de bir koruma memuru bulunmadan, burada nasıl tek başına bulunabilir, bunda olsa olsa bir yanlışlık olmalı.” Deyince, yanındaki Müslüman, Medine yerlisi adam; “Bu Ömer’in ta kendisidir.” diye sözünü tekrar te’yid edince;

Yabancı elini Ömer’e doğru uzatarak: ” Âdelte, Eminte, Nimte.” Diyerek Ömer’in dininin hak olduğunu izhar eder ve İslâm’a dahalet ederek, iman eder.

Zira bu veciz sözlerinin çok derin manaları söz konusudur. O manada şudur:

“Şüphesiz ey Ömer! Sen her işinde, her icraatında hak’tan ayrılmadan, hep adil oldun, adaletle hükmettin. İnsanlara dini, dili, ırkı ne olursa olsun, eşit davrandın ki, insanların şerlerinden, yani sana zarar veremeyeceklerinden emin oldun. İnsanların güvenini kazanan, onların şerlerinden emin olan, kendisini güvende hisseden, ancak korkusuzca bu çölde, bu ıssız yerde uyuyabilir.” Diye fikrini ve hayretini dile getirdikten sonra, kendisini de bu emniyetli güven ortamına dahil eder. Yani mümin olur.

Hayat, kendi seyrinde akar gider. Ama hayatın değerli olması veya olmaması, o kişinin kullanma şekline bağlıdır. İnsandan geriye kalan sadece, insanlık adına yaptığı hayırlı iyi işlerdir. Akıllı bir insan için mühim olan; bu Dünya’da hoş bir sada bırakmak ve hep hayırla ve sevgiyle anılmaktır.

Sabit ve kat-i şaşmaz bir kuraldır: Hiç kimseyi incitmeyen ve haksızlık etmeyen, sadakattan ayrılmayan ve her işinde adil olanın, başı her daim dik, alnı açık bir şekilde, şeref ve itibarıyla ve mutlulukla yaşar.

“Akıl gibi zenginlik, cehalet gibi yoksulluk, iyi ahlak gibi miras, ilimden daha büyük şeref olamaz.” HZ. ALİ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder