5 Şubat 2024 Pazartesi

HADİS MEALİ

 "Dünyanın Cenab-ı Hakk'ın yanında bir sinek kanadı kadar kıymeti olsa idi, kâfirler bir yudum suyu ondan içmeyecek idiler." Hakikatı şudur ki:

عِنْدَ اللّٰهِ tabiri, âlem-i bekadan demektir.

Evet âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar bir nur madem ebedîdir, yeryüzünü dolduracak muvakkat bir nurdan daha çoktur.

Demek koca dünyayı bir sinek kanadıyla muvazene değil, belki herkesin kısacık ömrüne yerleşen hususî dünyasını âlem-i bekadan bir sinek kanadı kadar daimî bir feyz-i İlahîye ve bir ihsan-ı İlahîye muvazeneye gelmediği demektir.

Hem dünyanın iki yüzü var; belki üç yüzü var.

Biri, Cenab-ı Hakk'ın esmasının âyineleridir.

Diğeri, âhirete bakar; âhiret tarlasıdır.

Diğeri, fenaya, ademe bakar.

Bildiğimiz, marzî-i İlahî olmayan ehl-i dalaletin dünyasıdır.

Demek esma-i hüsnanın âyineleri ve mektubat-ı Samedaniye ve âhiretin mezraası olan koca dünya değil; belki âhirete zıd ve bütün hatiatın menşei ve beliyyatın menbaı olan dünyaperestlerin dünyasının âlem-i âhirette ehl-i imana verilen sermedî bir zerresine değmediğine işarettir.

İşte en doğru ve ciddî şu hakikat nerede ve insafsız ehl-i ilhadın fehmettikleri mana nerede?

O insafsız ehl-i ilhadın en mübalağa, en mücazefe zannettikleri mana nerede?

   Hem meselâ: İnsafsız ehl-i ilhadın mübalağa zannettikleri hattâ muhal bir mübalağa ve mücazefe tevehhüm ettikleri biri de, amellerin sevabına dair ve bazı surelerin faziletleri hakkında gelen rivayetlerdir.

Meselâ: "Fatiha'nın Kur'an kadar sevabı vardır." "Sure-i İhlas sülüs-ü Kur'an", "Sure-i İza Zülziletil-ardu, rubu'" "Sure-i Kul ya eyyühel-kâfirûn rubu'", "Sure-i Yâsin on defa Kur'an kadar" olduğuna rivayet vardır.

İşte insafsız ve dikkatsiz insanlar demişler ki: "Şu muhaldir.

Çünki Kur'an içinde Yâsin ve öteki faziletli olanlar da vardır.

Onun için manasız olur."

   Elcevab: 

   Hakikatı şudur ki: Kur'an-ı Hakîm'in herbir harfinin bir sevabı var, bir hasenedir.

Fazl-ı İlahîden o harflerin sevabı sünbüllenir, bazen on tane verir, bazen yetmiş, bazen yediyüz (Âyetü'l-Kürsî harfleri gibi), bazen binbeşyüz (Sure-i İhlas'ın harfleri gibi), bazen onbin (Leyle-i Berat'ta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) ve bazen otuzbin (meselâ haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadir'de okunan âyetler gibi).

Ve o gece bin aya mukabil işaretiyle, bir harfinin o gecede otuzbin sevabı olur anlaşılır.

İşte Kur'an-ı Hakîm, tezauf-u sevabıyla beraber elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor.

Belki asıl sevab ile bazı surelerle muvazeneye gelebilir.

   Meselâ: İçinde mısır ekilmiş bir tarla farzedelim ki, bin tane ekilmiş.

Bazı habbeleri yedi sünbül vermiş farzetsek, herbir sünbülde yüzer tane olmuş ise, o vakit tek bir habbe bütün tarlanın iki sülüsüne mukabil oluyor.

Meselâ: Birisi de on sünbül vermiş, herbirinde ikiyüz tane vermiş, o vakit bir tek habbe asıl tarladaki habbelerin iki misli kadardır.

Ve hâkeza kıyas et.

   Şimdi Kur'an-ı Hakîm'i nuranî, mukaddes bir mezraa-i semaviye tasavvur ediyoruz.

İşte herbir harfi asıl sevabıyla birer habbe hükmündedir.

Onların sünbülleri nazara alınmayacak.

Sure-i Yâsin, İhlas, Fatiha, Kul ya eyyühel-kâfirûn, İza zülziletil-ardu gibi sair faziletlerine dair rivayet edilen sure ve âyetlerle muvazene edilebilir.

Meselâ: Kur'an-ı Hakîm'in üçyüzbin altıyüzyirmi harfi olduğundan, Sure-i İhlas besmele ile beraber altmış dokuzdur.

Üç defa altmışdokuz, ikiyüzyedi harftir.

Demek Sure-i İhlas'ın herbir harfinin haseneleri, binbeşyüze yakındır.

İşte Sure-i Yâsin'in hurufatı hesab edilse, Kur'an-ı Hakîm'in mecmu-u hurufatına nisbet edilse ve on defa muzaaf olması nazara alınsa şöyle bir netice çıkar ki: Yâsin-i Şerif'in herbir harfi takriben beşyüze yakın sevabı vardır.

Yani o kadar hasene sayılabilir.

İşte buna kıyasen başkalarını dahi tatbik etsen, ne kadar latîf ve güzel ve doğru ve mücazefesiz bir hakikat olduğunu anlarsın.

Sözler - 346

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder