2 Ocak 2024 Salı

ALLAH İÇİN SEVMEK

     اَلْحُبُّ لِلّٰهِ ٭ وَالْبُغْضُ فِى اللّٰهِ ٭ وَالْحُكْمُ لِلّٰهِ 

 olan desatir-i âliye düstur-u harekât olmazsa nifak ve şikak meydan alır.

Evet اَلْبُغْضُ فِى اللّٰهِ ٭ وَالْحُكْمُ لِلّٰهِ demezse, o düsturları nazara almazsa adalet etmek isterken zulmeder.

   Cây-ı ibret bir hâdise: 

   Bir vakit, İmam-ı Ali radıyallahu anh, bir kâfiri yere atmış.

Kılıncını çekip keseceği zaman, o kâfir ona tükürmüş.

O kâfiri bırakmış, kesmemiş.

O kâfir, ona demiş ki: "Neden beni kesmedin?" Dedi: "Seni Allah için kesecektim.

Fakat bana tükürdün, hiddete geldim.

Nefsimin hissesi karıştığı için ihlasım zedelendi.

Onun için seni kesmedim." O kâfir ona dedi: "Beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti.

Madem dininiz bu derece safi ve hâlistir, o din haktır." dedi.

   Hem medar-ı dikkat bir vakıa: 

   Bir zaman bir hâkim, bir hırsızın elini kestiği vakit eser-i hiddet gösterdiği için ona dikkat eden âdil âmiri onu o vazifeden azletmiş.

Çünkü şeriat namına, kanun-u İlahî hesabına kesse idi, nefsi ona acıyacak idi.

Ve kalbi hiddet etmeyip fakat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti.

Demek nefsine o hükümden bir hisse çıkardığı için adaletle iş görmemiştir.

   Cây-ı teessüf bir halet-i içtimaiye ve kalb-i İslâm'ı ağlatacak müthiş bir maraz-ı hayat-ı içtimaî: 

   "Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dâhilî adâvetleri unutmak ve bırakmak" olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevî kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dava edenlere ne olmuş ki birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz'î adâvetleri unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar.

Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir.

Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.

Mektubat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder