اَلْحُبُّ لِلّٰهِ ٭ وَالْبُغْضُ فِى اللّٰهِ ٭ وَالْحُكْمُ لِلّٰهِ
olan desatir-i âliye düstur-u harekât olmazsa nifak ve şikak meydan alır.
Evet اَلْبُغْضُ فِى اللّٰهِ ٭ وَالْحُكْمُ لِلّٰهِ demezse, o düsturları nazara almazsa adalet etmek isterken zulmeder.
Cây-ı ibret bir hâdise:
Bir vakit, İmam-ı Ali radıyallahu anh, bir kâfiri yere atmış.
Kılıncını çekip keseceği zaman, o kâfir ona tükürmüş.
O kâfiri bırakmış, kesmemiş.
O kâfir, ona demiş ki: "Neden beni kesmedin?" Dedi: "Seni Allah için kesecektim.
Fakat bana tükürdün, hiddete geldim.
Nefsimin hissesi karıştığı için ihlasım zedelendi.
Onun için seni kesmedim." O kâfir ona dedi: "Beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti.
Madem dininiz bu derece safi ve hâlistir, o din haktır." dedi.
Hem medar-ı dikkat bir vakıa:
Bir zaman bir hâkim, bir hırsızın elini kestiği vakit eser-i hiddet gösterdiği için ona dikkat eden âdil âmiri onu o vazifeden azletmiş.
Çünkü şeriat namına, kanun-u İlahî hesabına kesse idi, nefsi ona acıyacak idi.
Ve kalbi hiddet etmeyip fakat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti.
Demek nefsine o hükümden bir hisse çıkardığı için adaletle iş görmemiştir.
Cây-ı teessüf bir halet-i içtimaiye ve kalb-i İslâm'ı ağlatacak müthiş bir maraz-ı hayat-ı içtimaî:
"Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dâhilî adâvetleri unutmak ve bırakmak" olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevî kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-i İslâmiyeye hizmet dava edenlere ne olmuş ki birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz'î adâvetleri unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar.
Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir.
Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir.
Mektubat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder