9 Mayıs 2023 Salı

RİSALE-İ NURU ANLAMAK BEDİÜZZAMANI ANLAMAKTIR

    Bedîüzzaman'ın, öyle bir ilim ve sıfatlara mâlik olduğuna en muteber ve en birinci ve en hakiki delilimiz, Bedîüzzaman Said Nursî'dir.

Kimin şüphesi varsa Risale-i Nur'u okusun.

Evet, biz zikrettiğimiz ve edeceğimiz bu hakaik-i uzmayı, bütün İslâm dünyasına ve umum beşeriyet âlemine ifşa ve ilan ediyoruz.

Evet, bin seneden beri âlem-i İslâmiyet ve insaniyet, Risale-i Nur gibi bir esere intizar ediyordu.

   Bedîüzzaman Said Nursî, çok ilimlerde müstesna birer eser yazabilirdi.

Fakat o "Zaman, imanı kurtarmak zamanıdır." demiş ve bütün himmet ve mesaisini ve hayatını, ulûm-u imaniyenin telif ve neşrine hasretmiştir.

   Evet, Hazret-i Üstad ulûm-u imaniyeyi neşretmekle, âlem-i İslâm ve âlem-i insaniyeti hayattar ve ziyadar eylemiştir.

Cenab-ı Hak, o büyük üstaddan ebediyen razı olsun, uzun ömürler versin, âmin âmin âmin!

   Risale-i Nur, Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın bu asırda bir mu'cize-i maneviyesi olan yüksek ve parlak bir tefsiridir.

Evet, Risale-i Nur kalplerin fatihi ve mahbubu, ruhların sultanı, akılların muallimi, nefislerin mürebbi ve müzekkîsidir.

Risale-i Nur'un bir hususiyeti de Mektubat'ın birinci cildinin yüz yirmi dokuzuncu sahifesindeki şu bahistir: "Bazı Sözlerde, ulema-i ilm-i kelâmın mesleğiyle, Kur'an'dan alınan minhac-ı hakikinin farkları hakkında şöyle bir temsil söylemişiz ki mesela, bir su getirmek için bazıları küngân (su borusu) ile uzak yerden, dağlar altında kazar, su getirir.

Bir kısmı da her yerde kuyu kazar, su çıkarır.

Birinci kısım çok zahmetlidir.

Tıkanır, kesilir.

Fakat her yerde kuyular kazıp su çıkarmaya ehil olanlar; zahmetsiz, her bir yerde suyu buldukları gibi...

   Aynen öyle de ulema-i ilm-i kelâm, esbabı, nihayet-i âlemde teselsül ve devrin muhaliyeti ile kesip, sonra Vâcibü'l-vücud'un vücudunu onunla ispat ediyorlar.

Uzun bir yolda gidiliyor.

Amma Kur'an-ı Hakîm'in minhac-ı hakikisi ise her yerde suyu buluyor, çıkarıyor.

Her bir âyeti, birer asâ-yı Musa gibi nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor.

وَ ف۪ى كُلِّ شَىْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ düsturunu her şeye okutturuyor.

   Hem iman yalnız ilim ile değil, imanda çok letaifin hisseleri var.

Nasıl ki bir yemek mideye girse o yemek muhtelif âsaba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olunuyor.

İlim ile gelen mesail-i imaniye dahi akıl midesine girdikten sonra, derecata göre ruh, kalp, sır, nefis ve hâkeza...

Letaif, kendine göre birer hisse alır, masseder.

Eğer onların hissesi olmazsa noksandır." İşte Risale-i Nur her yerde suyu buluyor, çıkartıyor.

Evvelce gidilen uzun yolu kısaltıyor ve müstakim ve selâmetli yapıyor.

   Eski hükema, ahkâm-ı şer'iyeden ve akaid-i imaniyeden bazıları için: "Bu nakildir, iman ederiz, akıl buna yetişmez." demişler.

Halbuki bu asırda akıl hükmediyor.

Bedîüzzaman Said Nursî ise "Bütün ahkâm-ı şer'iye ve hakaik-i imaniye aklîdir.

Aklî olduğunu ispata hazırım." demiş ve Risale-i Nur'da ispat etmiştir.

   Risale-i Nur'da müstesna bir edebiyat ve belâgat ve îcaz; nazirsiz, cazip ve orijinal bir üslup vardır.

Evet, Bedîüzzaman zatına mahsus bir üsluba mâliktir.

Onun üslubu, başka üsluplarla muvazene ve mukayese edilemez.

Eserlerin bazı yerlerinde, edebiyat kaidesine veya başka üsluplara nazaran pek münasip düşmemiş gibi zannedilen bir noktaya rastlanırsa orada gayet ince bir nükte, bir îma veya ince bir mana veya hikmet vardır.

Ve o beyan tarzı, oraya tam muvafıktır.

Fakat o ince inceliği, âlimler de birden pek anlamadıklarını itiraf etmişlerdir.

Bunun için Bedîüzzaman'ın eserlerindeki hususiyet ve incelikleri, Risale-i Nur'la fazla iştigal etmemiş olanlar, birden intikal edemezler.

   Büyük şairimiz, edebiyatımızın medar-ı iftiharı merhum Mehmed Âkif, bir üdeba meclisinde "Viktor Hügolar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bedîüzzaman'ın bir talebesi olabilirler." demiştir.

   Edib ve şairler, zeval ve firaktan ağlamışlar, ölümden vaveylâ etmişlerdir.

Güz mevsimini hüzünle tasvir etmişlerdir.

Hattâ dünyaca meşhur Arap edibleri "Eğer firak olmasa idi, ölüm ruhlarımızı almak için yol bulup gelemezdi." Manasında لَوْلَا مُفَارَقَةُ الْاَحْبَابِ مَا وَجَدَتْ لَهَا الْمَنَايَا اِلٰى اَرْوَاحِنَا سُبُلًا

demişlerdir.

Sözler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder