Bediüzzaman’ın insan kabiliyetlerinin geliştirilmesi amacıyla verilen doğru veya yanlış eğitimin doğurduğu sonuçlar ile ilgili görüşü.
“Fıtrat-ı insan (insan fıtratı) bir mezraa (bir tarla) hükmündedir ki, secayâ-yı hasene (güzel huylar, güzel karakterler) temâyülât-ı şerriye ile beraber (kötülüğe duyulan meyiller veya eğilimlerle beraber), taneler gibi dest-i kaderle (kader eliyle) içinde ekilmiştir. Bu taneler neşvünemâ (büyüyüp gelişme) bulmak için bir suya muhtaçtır.
Hevâdan (faydasız, gelip geçici nefsanî arzulardan) gelse, şer taneleri neşvünemâ bulur: Şimdiki şu medeniyet-i habisenin (çirkin, pis medeniyetin) heyet-i içtimaiyeye (toplumsal hayata) verdiği tesir gibi…
Fıtraten, çendan hayır ciheti galiptir; fakat sümbüllenmiş, semere vermiş on çekirdek, yüz değil, bin kurumuş çekirdeğe galebe eder. İşte şunun çaresi, o bab-ı fitneyi (fitne kapısını) kapatmakla suyu hûdâ tarafından vermek lâzımdır.” 5
Bediüzzaman’ın bu paragrafını biraz daha açacak olursak:
İnsanın fıtrat tarlasındaki iyi veya kötü kabiliyetlerinin inkişafına ve şahsiyetinin, ahlâkî değerlerinin şekillenmesine sebep olacak en önemli sebeplerinden birisinin de medeniyetin sunduğu hayat felsefesidir. Pis, ahlâksız ve çirkin bir medeniyetin sunduğu eğitim, insaniyete zıt haram nefsanî arzuları tatmin etmeye yönelik faaliyetleri teşvik ettiği için insanlardaki güzel karakterlerin, huyların gelişmesine katkı sağlamayacaktır. Bilâkis kötü huyların ve ahlâksızların gelişmesini temin edecektir. Bu durum toplumsal hayatı da perişan edeceği aşikârdır. Yani hevâdan beslenen pis ve çirkin medeniyet suyu ile sulanan insan tarlasında, şer taneleri yeşerecektir. Güzel huylu taneler ise yeşermeyecektir. O sebeple insan şahsiyetinin güzel bir şekilde şekillenebilmesi için hüda suyuyla sulamak gerekir. Doğru bir eğitim vermek, Kur’ânî ve Nebevî ölçüleri dikkate alarak insanları yetiştirmek ve Kur’ân medeniyetinin güzellikleri ile aşılayarak insanî ve İslâmî ahlâk değerlerinin yeşermesine imkân tanınmak, hûdâ suyuyla fıtrat tarlasının sulanması demektir.
Böylece Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi “Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.” 6 hakikatinin toplumsal hayata yansıması da mümkün olacaktır.
Bediüzzaman, nasıl olsa “yaratılış itibariyle hayır galiptir, şer zayıftır” deyip, ihmalkâr davranmamız gerektiğini de hatırlatır. Çünkü “on tane sümbüllenerek meyve vermiş çekirdek, bin tane kurumuş çekirdekten daha kıymetlidir” kaidesince, insan fıtratındaki az kötü huy çekirdekleri yeşerirse, çokça olan hayırlı huylar ise yeşermezse veya kurursa, kötü huyların şahsiyetlerin belirlenmesinde galebe çalacağını da unutmamak gerekir.
Sonuç olarak, ferdî, içtimaî, siyasî veya cemaatî her türlü işlerde meşrû hedefimize meşrû yolları takip ederek, meşrû sistemleri çalıştırarak ulaşmayı hedeflememiz gerekir. Hem dünyevî hem de uhrevî saadete vasıl olabilmek için “Amaca ulaşmak için her yol mubahtır” yanlış anlayışından uzak durmalıyız. Bu felsefi görüş, İslâmî değildir.
Rabbim bizleri hayırlı ve meşrû işlerde, meşrû yolları takip eden kullarından eylesin. Vesselâm.
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, Tuluat, Yeni Asya Neşriyat, s. 578.
2- Tirmizî, Ferâiz: 17; Ebu Davud, Diyât: 18; Dârimî, Ferâiz: 41; İbni Mâce, Ferâiz: 8:, Diyât: 14; Müsned, 1:49.
3- Eski Said Dönemi Eserleri, Tuluat, Yeni Asya Neşriyat, s. 578.
4- Emirdağ Lâhikası II, Yeni Asya Neşriyat, s. 812.
5- Eski Said Dönemi Eserleri, Tuluat, Yeni Asya Neşriyat, s. 578.
6- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 802.
Prof. Dr. Hüseyin Uzun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder