9 Nisan 2022 Cumartesi

NİYET, HİCRET VE CİHAD

 

"Cihad kıyamet gününe kadar devam edecektir.” (Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid; 1/106)

Evet, anadan, babadan, yardan, yârandan ayrılıp, muhtaç bir gönüle, hak ve hakikatı anlatabilme uğruna memleketini terkedip, diyar diyar dolaşan her dâvâ adamı, her inanmış insan, hiç bitmeyen bir hicret salih dairesi içindedir ve bunun sevabını da mutlaka görecektir.

Diğer taraftan, Allah ve Resûlü (asm) yolunda yapılan hicrete lütfedilecek belli ve muayyen bir sevaptan bahsedilmemektedir. İhtimal ki bu türlü amellerin sevabı ötede birer sürpriz olarak verileceğine işaret içindir. Melekler bu ameli, aynıyla yazarlar; mükafatını da Cenâb-ı Hak, bizzat kendisi takdir buyurur.

Hadîsin başındaki اِنَّمَا hasr’ı ifade eder. Böylece mânâ; ancak ameller, niyetle amel haline gelir.. demek olur ki, bu da niyetsiz hiçbir ibadetin makbul olmadığı mânâsına gelir. Nitekim insan, niyetsiz bin rekat namaz kılsa, senelerce aç kalsa, malının hepsini sarfetse, hacca ait rükünlerin hepsini niyetsiz olarak ve haccı kasdetmeden yerine getirse, bu insan ne namaz kılmış, ne oruç tutmuş, ne zekât vermiş ne de hacca gitmiş olur. Demek ki bütün bu hareket ve davranışları ibadet haline getiren insanın niyetidir.

Günahlardan Hicret

Mevzua bir kere daha göz atacak olursak görürüz ki, Allah Resûlü (asm), evvela, niyet gibi şümullü bir mevzuyu üç kelime ile izah etmiş; ardından da hicret gibi, çok muhtevalı bir hususa iki üç cümleyle işarette bulunmuştur... Günahları terk etme mânâsına gelen hicretten başlayarak, kıyamete kadar cereyan edecek olan, hak yolundaki bütün hicretleri, bütün muhaceretleri, “sehl-i mümteni” bir üslupla hem de bir iki cümleye sıkıştırarak ifade etmek, ancak beyanı lâl ü güher o Zat’ın işi olabilir.

Şu hususu da açmak yararlı olacak; en büyük muhacir günahlardan uzaklaşan ve Allah sevgisinin dışında kalan bütün sevgileri kalbinden silip atandır.

Bir gün İbrahim b. Edhem, Rabbine şöyle dua eder:

“Ya Rabbi, senin aşkına tutuldum. Senden gayrı her şeyi terk edip huzuruna geldim. Seni gördükten sonra, bakışlarım başka şey görmez oldu...”

O, tam bu dualarla dopdolu olduğu ve bu duanın mânevî atmosferi içinde bulunduğu bir sırada, Kâbe’nin kenarında oğlunu görür. Oğlu da onu görmüştür. Senelerin verdiği hasret, ikisini birbirine koşturur. Tam sarmaş dolaş olurlar ki, hâtiften bir ses gelir:

“İbrahim, bir kalbte iki sevgi olmaz!”

İşte o zaman İbrahim ikinci çığlığı basar:

“Muhabbetine mani olanı al, Allah'ım!” Ve oğlu ayaklarının dibine yığılıvermiştir..." (Ferîdüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliya, İbrâhim Ethem’in hayatı kısmı)

Rahmet-i İlâhîye Hicret

Günahlardan kaçıp Rabbin kapısını çalma, O’ndan af fermanı gelinceye dek, kapıdan ayrılmama, bu da bir hicrettir. Şu yakarış bunu ne güzel ifade eder:

“İlâhî, günahkâr kulun sana geldi.

Günahlarını itiraf edip sana yalvarıyor.

Eğer affedersen bu senin şanındandır.

Eğer kovarsan, senden başka kim merhamet edebilir.”

Daha önceleri işleyip durduğu günahları terkettikten sonra, bir daha aynı günaha dönmeyi, cehenneme girmekten daha ızdırap verici bulan bir insan, hep hakiki mânâda hicret yolundadır.

Helâl hudutlarının son sınır taşlarını, mayınlı bir tarla gibi görüp oralara yanaşmayan; eline, ayağına, gözüne, kulağına, ağzına, dudağına dikkat eden bir insan, ömrünün sonuna kadar hep hicret ediyor demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder